KARŞI DAVA

Eyl 17

  Kendisi aleyhine dava açılmış olan davalı taraf, asıl davada öne sürülmüş taleplerle bağlantılı taleplerini karşı dava yoluyla ileri sürebilir. Karşı davanın davacısı ilk itirazlarını, iddia ve savunmalarını, karşı tezlerini karşı dava dilekçesinde belirtir. Karşı davanın davacısı, asıl davanın davacısının talebi ile kendi talebi arasında nasıl bir ilişki olduğunu açıklamalı, dayandığı belge ve delilleri dilekçesinde belirtmelidir. KARŞI DAVANIN ŞARTLARI Karşı dava açılabilmesi için, asıl davanın açılmış ve derdest olması, Asıl dava ile karşı davanın aynı yargılama usulüne tabi olması, Karşı davada ileri sürülen talep ile asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisi bulunması ya da bu davalar arasında bağlantı bulunması gerekmektedir. Karşı davaya karşı, dava açılması mümkün değildir. Yukarıda belirtilen şartları taşımayan karşı davalar hakkında mahkeme tarafından karşı davanın asıl davadan ayrılmasına ve dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmektedir. KARŞI DAVANIN İNCELENMESİ Karşı dava, asıl davanın görüldüğü mahkemede, ilgili mahkemenin aynı dosya numarasıyla görülür, karşı davaya ayrı bir esas numarası verilmez. Mahkeme tarafından asıl dava ile karşı dava birlikte incelenecek, ön inceleme ve tahkikat aşamaları müşterek şekilde görülecektir. Asıl dava için yapılan usulü işlemler karşı dava için de geçerli olacaktır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 134. maddesinde “Asıl davanın herhangi bir sebeple sona ermesi, karşı davanın görülüp karara bağlanmasına engel oluşturmaz.” hükmü yer almaktadır. Hükümden de anlaşılacağı üzere asıl davanın herhangi bir nedenle sona ermesi, karşı davanın da sona ermesini gerektirmemektedir. Karşı davaya ilişkin uyuşmazlığın değerlendirilerek, yargılamaya devam edilmesi gerekmektedir. Benzer biçimde karşı davanın sona ermesi halinde de asıl dava hakkında yargılamaya devam edilir. KARŞI DAVA AÇMANIN SÜRESİ Karşı dava, cevap dilekçesi ile esasa cevap süresi içerisinde başka bir dilekçe vermek suretiyle açılır. Süresinden sonra açılan karşı davalar, mahkemece asıl davadan ayrılır. KARŞI DAVANIN YARGILAMA GİDERİ Karşı dava açılırken, yeni bir dava açılıyormuş gibi harçlar ve yargılama giderleri yatırılmalıdır. Aksi halde, dava usulüne uygun açılmamış sayılmaktadır. Yargıtay bu hallerde “karar verilmesine yer olmadığı” kararının verilmesi gerektiğini belirtmektedir. Mahkeme, gerekli giderlerin yatırılmamasını re’sen gözetmektedir.

Read more

KAMU DAVASI AÇILMASININ ERTELENMESİ

Eyl 16

  Kamu davası açılmasının ertelenmesi, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlarda Cumhuriyet Savcısının iddianame düzenlenmesini şüpheliye verilen deneme süresi boyunca geri bırakmasıdır. Asıl olan iddianamenin düzenlenmesinin ertelenmesidir. Zira, iddianameyi kabul ederek kamu davası açılmasına karar verilmesi yetkisi mahkemeye ait bir yetkidir. KAMU DAVASI AÇILMASININ ERTELENMESİNİN ŞARTLARI             Ceza Muhakemesi Kanunu’nun  171. maddesinde kamu davasının açılmasının ertelenmesi belirli koşullara bağlanmıştır: Suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olmalıdır. Suçun üst sınırı bir yıl veya daha az süreli hapis cezasını içermelidir. Şüpheli daha önce kasıtlı bir suçtan hapis cezasına mahkum edilmiş ve cezası kesinleşmiş olmamalıdır. (Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır.) Erteleme kararı verildiğinde şüphelinin suç işlemekten kaçınacağı kanısı oluşmuş olmalıdır. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi şüpheli ve toplum açısından, kamu davası açılmasından daha yararlı görülmelidir. Suçun işlenmesiyle mağdurun ya da kamunun uğradığı zarar, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmelidir.   KAMU DAVASI AÇILMASININ ERTELENMESİNİN SUNUÇLARI Kamu davasının açılması yetişkinler açısından beş yıl, çocuklar açısından üç yıl süreyle ertelenebilir. Erteleme süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmediği takdirde, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilecektir. Erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenirse, kamu davasının açılmasına karar verilir. Erteleme süresince zaman aşımı işlemez. Erteleme kararı sicile kaydedilir, bir soruşturma ya da kavuşturmayla bağlantılı olarak istenmesi halinde, ilgili savcılık ya da mahkemeye gönderilir. KAMU DAVASININ ERTELENMESİ KARARINA İTİRAZ             Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararına karşı suçtan zarar gören, kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içerisinde, kararı veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine itirazda bulunabilme hakkına sahiptir.                

Read more

YOKLUKTA TUTUKLAMA KARARI VERİLMESİ

Eyl 11

                                     Kural olarak şüpheli ya da sanığın yokluğunda tutuklama kararı verilemez. Ancak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 248. Maddesinde yurt dışında bulunan kaçaklar bakımından yoklukta tutuklama kararı verilmesine imkan tanınmıştır. Tutuklama talebi mahkemece reddedilmiş ve ret kararına karşı cumhuriyet savcılığına başvurulmuş ise; tutuklama talebini ilk seferde reddetmiş olan makam bu kararını kaldırarak tutuklama kararı verebilir. Bu halde tutuklama kararı, şüpheli ya da sanığın yokluğunda verilmiş olur. Tutuklama talebini reddeden makamın, itirazı yerinde görmeyerek dosyayı üç gün içerisinde itiraz merciine göndermesi halinde, itiraz mercii de yoklukta tutuklama kararı verebilecektir. (CMK 271) İtiraz üzerine mercii gıyapta tutuklama kararı verebileceği gibi, şüpheli ya da sanık hakkında yakalama kararı da çıkartabilir. Bu halde hakkında yakalama kararı çıkarılan şüpheli ya da sanığın sorgusu yapıldıktan sonra tutuklanması ya da serbest kalmasına karar verilecektir. Yasada açıkça düzenlendiği üzere, genel kural tutuklama kararının gıyapta verilmemesidir. Ancak; Yurt dışında bulunan kaçaklar için, Tutuklama talebinin reddi kararına itiraz edilmesi ile, talebi ilk kez reddeden merciin verilen ilk kararını kaldırması sonucunda, Tutuklama talebinin reddi kararına itiraz edilmesi durumunda, talebi yerinde bulmayan ilk karar merciinin dosyayı itiraz merciine göndermesi ile itiraz mercii tarafından gıyapta tutuklama kararı verilebilmesi mümkündür.          

Read more

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KARARINA İTİRAZ

Eyl 9

  (İtiraz Merciinin Şekli Değil Maddi ve Hukuki İnceleme Yapması Gerektiği) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı itiraz yoluna başvurulabilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı istinaf ya da temyiz yoluna başvurulamaz. İtiraz, kararı veren mahkemeye yapılacak olup kararı veren mahkeme itirazı yerinde görmezse, itirazı bu kez itiraz merciine gönderecektir. Yargıtay’ın 2013 yılında gerçekleştirdiği içtihat değişikliği öncesinde, itiraz mercii yalnızca şekli bir inceleme yaparak suçun sübut edip etmediğine ve cezanın belirlenmesine ilişkin bir inceleme yapmamaktaydı. Bir başka deyişle, itiraz mercii dosyada mevcut olan delilleri değerlendiremez, belki de beraat edebilecek olan bir sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını kaldıramazdı. İtiraz mercii yalnızca şekli bir inceleme yaparak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının şekli şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini incelerdi. Yargıtay’ın 2013 yılında gerçekleştirdiği içtihat değişikli ile itiraz merci maddi ve hukuki inceleme yapmak yetkisine kavuşmuştur.   Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.01.2013 tarih 2012/534 E. 2013/15 K. Sayılı kararı ile, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yapılan itiraz incelemesinin yalnızca şekli yönden değil maddi ve hukuki yönden de yapılması gerektiğine karar vermiştir. İtiraz mercii gerekli gördüğü hallerde sanık müdafini dinleyebilir, gerekli araştırma ve incelemeleri yapabilir. İtiraz mercii beraat kararı verebileceği gibi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılması yönünde de karar verebilir. Bu halde mercii itirazı kabul eder ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını kaldırır. İtiraz merciinin hükmü açıklamak gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. Hükmün açıklanması amacıyla dosyayı yargılamayı yapan mahkemeye göndermek zorundadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı itiraz edilmesi halinde aleyhe bozma yasağı uygulanmayacağından, itiraz mercii hükmü sanık aleyhine de bozabilir. Bu nedenle yapılacak itirazın mahiyeti ve niteliği çok büyük önem taşımaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yapılan itirazda hükmün aykırılığının açıkça ortaya konması gerekmektedir.  

Read more

ÇAPRAZ SORGU – DOĞRUDAN SORU YÖNELTME HAKKI

Eyl 1

              Çapraz sorgu; tüm delillerin iddia ve savunma tarafından ortaya konulup tartışıldığı, tanıkların ve sanığın iddia ve savunma tarafından sorgulandığı, hakimin yalnızca sorulara itiraz edilmesi halinde itirazı değerlendirmek üzere, sorguya dahil olduğu bir sorgulama yöntemidir. Çapraz sorgu Kıta Avrupası Hukuk Sistemi’nde ve Türk Hukuku’nda yer almaz.  Anglo-Amerikan Hukuk Sistemi’ne özgü bir sorgulama yöntemidir. CMK 201. Maddesi ile yasa ile belirlenen kişilere mahkeme başkanı ya da duruşma savcısı aracı olmaksızın doğrudan soru yöneltme hakkı verilmiştir. Yasada belirtilen kişiler, duruşma disiplinine uygun olarak,  mahkeme başkanı ya da duruşma savcısının müdahalesi olmaksızın duruşmaya çağrılan kişilere soru sorabilme hakkına sahiptir.   Doğrudan Soru Sorma Hakkına Sahip Olan Kişiler Ceza Muhakemesi Kanunu’nda doğrudan soru sorma hakkı bulunan kişiler belirtilmiştir. Bu kapsam dışında kalanlar doğrudan soru sorma hakkını kullanamazlar. Hakim bu türden davranışları ile duruşma disiplinini bozan kişileri duruşma salonundan çıkartma hakkına sahiptir. CMK201/1: “Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler.” Doğrudan soru sorma hakkı tanınanlar: Cumhuriyet Savcısı Müdafii Vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat olarak sıralanmıştır. Doğrudan Soru Sorulabilecek Kişiler Duruşma salonunda bulunan herkese doğrudan soru sorulması mümkün değildir. CMK 201/1  (2.cümle): “Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.” Doğrudan soru sorulabilecek kişiler: Sanık Katılan Tanıklar Bilirkişiler Duruşmaya çağrılmış kişilerdir.   Sanık ve Katılanın Doğrudan Soru Sorabilme Hakkı Sanık ve katılana doğrudan soru sorma hakkı tanınmamıştır. Sanık ve katılan tanıklara, bilirkişilere ya da duruşmaya çağrılan diğer kişilere, mahkeme başkanı veya yargıç aracılığı ile soru sorabilmektedir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı karar vermektedir.   Uygulamada Doğrudan Soru Sorma Hakkı Doğrudan Soru Sorma hakkının hukukumuzda tümüyle işlerliğini kazandığını söylemek mümkün değildir. Uygulamada, yargıçların sorulara müdahale ettiği, sorulara ilişkin fikir beyan ettiği, soru ve cevapların tutanağa geçirilmediği görülmektedir. Ceza hukukunda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından önem taşıyan doğrudan soru sorma hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi, ceza muhakemesinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesine ve müdafiinin etkin bir rol oynamasına yardımcı olacaktır.                            

Read more

YALAN YERE YEMİN SUÇU NEDİR?

Ağu 31

              Hukuk Mahkemeleri önünde yalan yere yemin eden davacı ya da davalılar TCK 275. Maddesi’nde düzenlenen yalan yere yemin suçunu işlemiş olurlar. Yalan yere yemin edenler bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Yeminin teklif edildiği davanın bir hukuk davası olması (ceza davası olmaması) zorunludur. Zira; ceza yargılamasında sanığa ya da mağdura yemin teklif edilmesi gibi bir usul bulunmamaktadır.   Türk Ceza Kanunu’nun Yalan Yere Yemin başlıklı 275. Maddesi’nde: “Hukuk davalarında yalan yere yemin eden davacı veya davalıya bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir. Dava hakkında hüküm verilmeden önce gerçeğin söylenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz. Hükmün icraya konulmasından veya kesinleşmesinden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın yarısı indirilir.” hükmü yer almaktadır.   Suçun gerçekleşmesi için yemin teklifinin yasa ile düzenlenen şekil ve şartlara uygun yapılması gerekmektedir. Yeminin kanunen olanaklı bir konuya ilişkin olması halinde de suç oluşmayacaktır. Başka bir deyişle yeminin konusu “ kanunen olanaklı” olmalıdır. Yalan yere yemin suçu kasten işlenebilir. Fail bilerek ve isteyerek yalan yere yemin etmiş olmalıdır. Fail yemin teklif edilen konuyu anlamamış ve hataen yalan yere yemin etmişse, suç oluşmaz. Dava hakkında hüküm verilmeden önce yalan yere yeminden dönülmesi halinde fail hakkında cezaya hükmolunmaz. Hükmün icraya konulmasından ya da kesinleşmesinden önce gerçeğin söylenmesi halinde ise; cezanın yarısı indirilir.  

Read more

SUÇTAN KAYNAKLANAN MAL VARLIĞI DEĞERLERİNİ AKLAMA SUÇU NEDİR?

Ağu 31

  Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerleri yasalara uygun ve meşru bir kanaat uyandırmak maksadıyla ekonomiye dahil edilmekte, böylelikle hukuka aykırı biçimde kazanç elde edilmektedir. Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerinin ekonomiye dahil edilmesi ile kazanç elde etmenin yanı sıra suç delilleri de gizlenebilmekte, bir çok suç örtbas edilmektedir. Suçtan kaynaklanan mal varlığını değerlerini aklamak Türk Ceza Kanunu’nun 282. Maddesi’nde düzenlenmiştir: “Alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tâbi tutan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki suçun işlenmesine iştirak etmeksizin, bu suçun konusunu oluşturan mal varlığı değerini, bu özelliğini bilerek satın alan, kabul eden, bulunduran veya kullanan kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun, kamu görevlisi tarafından veya belli bir meslek sahibi kişi tarafından bu mesleğin icrası sırasında işlenmesi halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. Bu suçun, suç işlemek için oluşturulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır. Bu suçun işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. Bu suç sebebiyle kovuşturma başlamadan önce suç konusu mal varlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaştıran kişi hakkında bu maddede tanımlanan suç nedeniyle cezaya hükmolunmaz.”   Suçtan Kaynaklanan Mal Varlığı Değerlerini Aklama Suçunun Özellikleri Nelerdir? Suçun fail herkes olabilir. Ancak suç kamu görevlisi ya da belli bir meslek sahibi kişi tarafından mesleğin icrası sırasında işlenirse, hapis cezası yarı oranında artırılır. Suçun bir tüzel kişi tarafından işlenmesi mümkün değilse de, tüzel kişi yararına işlenmesi mümkündür. Bu halde fail, tüzel kişi yararına suçu işleyen gerçek kişilerdir. Suça konu olan mal varlığı değerlerinin hangi suç aracılığıyla elde edildiği ya da niteliği önem arz etmemektedir. Mal varlığı değerinin başka bir suçun işlenmesi suretiyle elde edilmiş olması yeterlidir. Alt sınır altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlara konu olan mal varlığı değerleri de bu kapsamda yer almaktadır. Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama özel kastla işlenebilen bir suçtur. Fail suçtan kaynaklanan ekonomik değerlerin gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, özel kast ile bu suçu işleyebilir.   Suçu Ağırlaştıran Nedenler Nelerdir? TCK’nın 282. Maddesi’nde düzenlenen suçun kamu görevlisi ya da belli meslek sahibi kişi tarafından mesleğin icrası sırasında işlenmesi halinde hapis cezası yarı oranında artırılır. Kamu görevlileri, TCK’nın 6. Maddesi’nin (c) bendinde belirtilmiş olan “kamusal faaliyet”  kriterine göre belirlenir. Belli bir meslek sahibi olma ve mesleğin icrası sırasında suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama halinde de ceza yarı oranında artırılmaktadır. Bu ağırlaştırıcı neden bakımından mesleğin niteliği herhangi önem arz etmemektedir. Belirli bir mesleğin sağladığı kolaylıktan yararlanılması yeterlidir. Bir diğer ağırlaştırıcı neden, suçun suç işlemek için kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halidir. Bu halde failin, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek ya da örgüte üye olmak suçlarından ayrıca cezalandırılması imkan dâhilindedir.   Suçun Yaptırımı Nedir? Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerini aklama suçunu işleyen fail, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. […]

Read more

MİRASTA DENKLEŞTİRME NEDİR, NASIL YAPILIR?

Ağu 28

Mirasta denkleştirme, miras bırakanın sağlığında mirasçısının ondan karşılıksız olarak aldığı malları (aynen ya da nakden) geri vermesi ve bunların miras paylaşımında dikkate alınmasıdır. Mirasta denkleştirmenin amacı, miras bırakanın sağlığında mirasçılardan biri lehine yaptığı karşılıksız bir kazandırma sonucunda mirasçılar arasındaki bozulan dengenin düzeltilmesi, başka bir deyişle mirasçılar arasındaki eşitliğin sağlanmasıdır. Miras bırakan tarafından yapılan kazandırmanın denkleştirmeye tabi olabilmesi için aşağıdaki şartlar gerçekleşmelidir: Miras bırakanın yaptığı kazandırma karşılıksız (ivazsız) bir kazandırma olmalıdır. Kazandırma sağlar arasında (ölüme bağlı bir kazandırma değil) yapılmış olmalıdır. Kazandırmanın konusu miras bırakanın mal varlığı olmalıdır. Kazandırma, lehine kazandırma yapılan yasal mirasçının yasal miras payından mahsup edilmek üzere yapılmalıdır. Denkleştirmeye tabi olacak kazandırmalar, mirasçının ekonomik bağımsızlığını kazanmasına, refahını yükseltmesine hizmet eden kazandırmalardır. Denkleştirmeye tabi kazandırmalara; düğün hediyesi ya da çeyiz verme, borcunu ödeme, mal varlığı devretme, kuruluş sermayesi verme (şirket kurma, işletme açma) gibi kazandırmalar örnek verilebilir. Denkleştirmeye tabi olmayan kazandırmalar ise; hayatın olağan akışı içerinde makul sayılabilecek, mirasçının maddi durumunda önemli değişikliklere neden olmayacak kazandırmalardır. Denkleştirmeye tabi olmayan kazandırmalara; evlenme sırasında yapılan olağan harcamalar, eğitim masrafları ve makul hediyeler örnek verilebilir. Türk Medeni Kanunu’nun 669. Maddesi’nde: “Yasal mirasçılar, miras bırakandan miras paylarına mahsuben elde ettikleri sağlar arası karşılıksız kazandırmaları, denkleştirmeyi sağlamak için terekeye geri vermekle birbirlerine karşı yükümlüdürler. Miras bırakanın çeyiz veya kuruluş sermayesi vermek ya da bir mal varlığını devretmek veya borçtan kurtarmak ve benzerleri gibi karşılık almaksızın altsoyuna yapmış olduğu kazandırmalar, aksi miras bırakan tarafından açıkça belirtilmiş olmadıkça, denkleştirmeye tabidir.” hükmü yer almaktadır. Mirasçı denkleştirmeye tabi olan kazandırmaları doğrudan geri verebilir ya da miras payından mahsup ettirebilir. Denkleştirme yapılırken, kazandırmanın denkleştirme günündeki değeri dikkate alınır ve sebepsiz zenginleşme kurallarına göre yapılır.

Read more

CEZA MUHAKEMESİNDE İKRAR

Ağu 21

              Şüpheli veya sanık; ifade ya da sorgu sırasında gerçekleşen olay ile kendisine yüklenen suçlamayı kabul edebilir. Ceza hukukunda, şüpheli ya da sanığın üzerine atılı suçlamayı kabul etmesi “ikrar” olarak adlandırılmaktadır. İkrar, şüpheli ya da sanığın üzerine atılı suçlamanın doğrudan kabulü olduğundan, ceza yargılaması açısından önemli bir delildir. Her ne kadar ikrar önemli bir delil ise de, ceza yargılamasının sonucunu tek başına belirleyebilecek etkiye sahip değildir. Hukuk muhakemesinde tarafların ikrar ettiği durumlar çekişmeli olmaktan çıkar ve artık ispatı gerekmez. Ceza muhakemesi bakımından ise; durum tersinedir. Ceza muhakemesinde yan delillerle doğrulanmayan, maddi gerçeklikle uyuşmayan soyut ikrara dayanılarak sanık hakkında mahkumiyet kararı verilemez. Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin  2005/1716 E.  2016/19 K.  23.01.2006 tarihli kararında, ikrarın yan delillerle desteklenmesi gerektiği, aksi halde ikrarın tek başına mahkumiyet hükmü verilmesi için yeterli olmadığı belirtilmiştir. Ceza hukukunda ikrar da tüm deliller gibi hakim tarafından serbestçe değerlendirilecektir. İkrarın baskı altında ya da başka bir kimsenin suçunu üstlenmek gibi çeşitli nedenlerle gerçekleşmiş olması mümkündür. Hakim öncelikle, ikrarda bulunan sanığın özgür iradesiyle hareket edip etmediğini ve beyanın ciddiyetini araştırır. Sanık özgür iradesiyle hukuka uygun biçimde suçu ikrar ediyor ise; ikrarın başkaca delillerle desteklenip desteklenmediği, hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı değerlendirilmeli ve hukuka uygun biçimde karar verilmelidir.             Ceza Muhakemesinde ikrarın hükme etkisi değerlendirilirken; Sanığın özgür iradesiyle ikrarda bulunup bulunmadığı, Sanığın beyanlarının ciddiyetinin farkında olup olmadığı, Sanığın ikrardan dönüp dönmediği, İkrarın başkaca delillerle desteklenip desteklenmediği İkrarın hayatın olağan akışına uygunluğu İkrarın bilimsel verilerle örtüşüp örtüşmediği dikkate alınmalıdır.                

Read more

BAŞKASINA AİT KİMLİK VEYA KİMLİK BİLGİLERİNİ KULLANMA SUÇU

Ağu 19

  Kendisi hakkında herhangi bir suç nedeniyle ceza yargılaması yapılmasından (soruşturma ya da kovuşturma) endişe eden kimseler, gerçek kimliklerini gizlemek suretiyle başkasına ait kimlik bilgilerini kullanabilmektedir. Önemle belirtmek gerekir ki; başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma halinde, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu oluşmadığı gibi Kabahatler Kanunu’nda düzenlenen kimlik bildirmeme eylemi de oluşmaz. Başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma halinde, TCK 268. maddesinde düzenlenen iftira suçu oluşur.   TCK 268. Maddesi’nde: “ İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır.” hükmü yer almaktadır.               BAŞKASINA AİT KİMLİK VEYA KİMLİK BİLGİLERİNİ KULLANMA HALİNDE RESMİ BELGENİN DÜZENLENMESİNDE YALAN BEYAN SUÇU OLUŞMAMASI             Resmi belge, kişinin beyanı üzerine düzenlenmiş ve düzenlenen resmi belge bu beyanın doğruluğunu ispat edici güce sahipse resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu (TCK 206) oluşacaktır. Diğer yandan resmi belgenin bu niteliği kazanması için, görevli memurun kişinin verdiği bilgileri denetlemesi gerekli ise resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu oluşmayacaktır.   BAŞKASINA AİT KİMLİK VEYA KİMLİK BİLGİLERİNİ KULLANMA HALİNDE KİMLİK BİLDİRMEME KABAHATİNİN OLUŞMAMASI             Kamu görevlileri görevleri gereği yasalara uygun biçimde kimlik bilgilerini isteyebilmektedirler. Kamu görevlisine yasaya aykırı biçimde kimlik bildirmeyen kişiler Kabahatler Kanunu’nun 40. Maddesi ile düzenlenen kimlik bildirmeme kabahatini işlemiş olur ve hakkında idari para cezasına hükmolunur. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 17. maddesine göre polis kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, suç işlenmesini önlemek ya da işlenmiş suçların faillerini ele geçirmek amacıyla kişilerden kimlik sorabilme hakkına sahiptir. Kanuna ve usule uygun biçimde kimlik sorulması esnasında herkes nüfus cüzdanı, pasaport ya da resmi bir belge göstermek suretiyle kimliğini ispatlamak zorundadır.    

Read more