Resmi Belgede Sahtecilik Suçu
Resmi belgede sahtecilik suçu TCK 204 ve devamı maddelerde düzenlenmiştir. Bu suçun mağduru Devlettir. Resmi belgede sahtecilik ile devletin kurumlarına olan güvenilirlik sarsılmaktadır. Bu suç kamu düzenini ilgilendirmek ile şikayete tabi olmayıp resen soruşturulur. Bu suçun işlenmesi ile zararı olduğunu beyan eden de soruşturma aşamasında müşteki , kovuşturma aşamasında katılan, suçtan zarar gören olarak dosyada kendisini temsil edebilir. Bu suç için gerekli olan maddi unsur sahte bir resmi belge kullanmak veya gerçek olan bir belgenin üzerinde oynama yaparak onu sahte hale getirilerek işlenebilir. Resmi makamlardan alınan veya sadece resmi makamlar tarafından düzenlenen bir belge olmalıdır. Kamu görevlisi olmayan kişiler tarafından düzenlenen belgeler resmi belgede sahtecilik suçunu değil TCK 207.madde de düzenlenen özel belgede sahtecilik suçunu oluşturacaktır. Bunun tek istisnası ise TCK 210.maddesinde düzenlenen resmi belge olarak kabul edilen belgelerdir. Resmi belgede sahtecilik suçunda sahte olarak düzenlenen veya üzerinde oynama yapılan belgenin iğfal ( aldatma ) kabiliyeti olup olmadığına bakılır. Eğer ki belge üzerinde yapılan değişiklikler ilk bakışta anlaşılıyorsa burada iğfal kabiliyeti bulunmamak ile birlikte atılı suç oluşmaz. Bu durumda mutlaka bilirkişi raporu aldırılması lazımdır. Sahte resmi belge ile başka bir suç işlenirse burada gerçek içtima gereği o suçtan da ayrıca ceza verilir. Resmi belgede sahtecilik suçu teknik bir konu olup zamanında gerekli delillerin dosyaya sunulması gerekmektedir. Böyle bir durumda hak kaybına uğramamak için alanında uzman , etkin ve tecrübeli hukukçuların yardımından faydalanmakta büyük yarar vardır.
Read moreHuzur ve Sükuneti Bozma Suçu
Huzur ve sükunu bozma suçu TCK 123 .madde de düzenlenmiştir. Huzur ve sükunu bozma suçu madde de belirtilen fiillerden birinin birden fazla işlenmesi ve bunların sırf karşı tarafı rahatsız etmek amacı ile tekraren, ısrarla yapılması ile suç oluşacaktır. Burada maddi unsur hukuka aykırı bir davranışta (telefon edilmesi, gürültü yapılması vb.) bulunulması iken manevi unsur ise sırf karşı tarafın huzur ve sükununu bozmak amacı ile bu hareketlerin ısrarla yapılmasıdır. Mağdur olan taraf rahatsız olduğunu beyan etmesine rağmen kendisinin ısrarla telefon ile aranması , mesaj veya görsel gönderilmesi atılı suçun işlenmesine sebebiyet verecektir. Facebook, Whatsapp, Twitter, Instagram gibi sosyal medya hesaplarından, internet üzerinden iletişim ve mesajlaşmanın hukuka aykırı bir şekilde ısrarla yapılması da kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunu oluşturacaktır. Her olayda iddia edilen eylemler ayrı değerlendirilecektir. Burada değerlendirme failin kastı üzerine yoğunlaşmaktadır. Huzur ve sükunu bozma suçu şikayete tabi suçlardan olup , şikayet süresinin geçmesi ile suç oluşsa bile dava açılamayacaktır. Burada önemli olan şikayet süresine riayet edip kaçırmayarak, gerekli yerlere zamanında elinizde bulunan veriler ile şikayetçi olmaktır. Böyle bir durumda hak kaybına uğramamak için alanında uzman, etkin ve tecrübeli hukukçuların yardımından faydalanmakta büyük yarar vardır.
Read moreUyuşturucu Suçu Etkin Pişmanlık
Uyuşturucu suçları ile alakalı düzenlemeler genel olarak TCK 188-192.maddeler arasında düzenlenmiştir. Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişilerin bu eylemleri cezai müeyyideye bağlanmıştır. Bir şahıs hakkında uyuşturucu madde satma suçundan veya kullanma suçundan dolayı cezai soruşturma yapılırken , fail iki durumda da etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanabilecektir. Etkin pişmanlık bilinenin aksine sadece satıcılık suçlarında değil kullanma suçlarında da uygulanabilir bir maddedir. Etkin Pişmanlık Hükümlerinin uygulanabilmesi için fail 5237 sayılı TCK’nun 188 ve 191. maddesinde düzenlenen satmak veya kullanmak suçlarından birini işlemiş olmalıdır . etkin pişmanlık fail tarafından bizzat soruşturma veya kovuşturma makamlarına yapılmalıdır. Hizmet ve yardım, suçun resmi makamlar tarafından haber alınmasından sonra, ancak mahkemece hüküm verilmeden önce gerçekleşmelidir. Fail kendi suçunun ya da bir başkasının suçunun ortaya çıkmasına önemli ölçüde katkı sağlamalıdır. Bilgi aktarımı ile suçun meydana çıkmasına ya da diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım etmelidir. Failin verdiği bilgiler doğru, yapılan hizmet ve yardım sonuca etkili ve yararlı olmalıdır. Fail ifadesinde belirttiği isimler , kurumlar , mekanlar soyut değil somut ve denetlenebilir olmalıdır. Diğer türlü afaki ifadeler ile verilen beyanlar etkin pişmanlık olarak kabul edilemez. Failin verdiği ifadeler önemine göre yargılama mercileri tarafından değerlendirilir ve cezanın indirilmesi ile birlikte beyanların çok yararlı olması halinde cezaya hükmolunmaz amir hükmü gereği mahkemece ceza da verilmeyebilir. Böyle bir durumda alanında uzman , etkin ve tecrübeli hukukçuların yardımından faydalanmakta büyük yarar vardır.
Read moreTELEFONUM DİNLENEBİLİR Mİ ?
Ceza yargılamalarında bazı şartların oluşması ile birlikte telefon hatlarının dinlenmesine hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısı tarafından karar verilebilir. Ceza yargılamalarında usul hükümleri 5271 sayılı CMK da düzenlenmiştir. Telefonun dinlenmesi 135. Madde de düzenlenmiş olup bu maddenin uygulanması için ; Suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı Başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması , Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Soruşturmada veya kovuşturmada bu şartlar gerçekleşmeden , dinlenme kararı verilirse bu usule ve kanuna aykırı olacaktır. Bu yolla elde edilen delillerde hukuka aykırı delil olup hükme esas alınamayacaktır. Bu kararı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı, normal usulde ise hakim veya mahkeme verebilir. Verilen kararda , yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. CMK 135.maddenin uygulanmasına ilişkin yönetmelik çıkartılmış olup , usul ve esaslar bu yönetmeliğe göre belirlenmektedir. Usule aykırı olarak 135.madde kapsamında verilen dinlenme kararı sonucu , dinlenilen kişi lehine tazminat hakkı doğar. Bunun için itiraz sürelerine riayet ederek ve gerekli olan zamanlarda itirazın yapılması gerekmektedir. Hakkınızda verilen kararın usul ve yasaya uygun deliller ile verildiğinden emin olabilmek amacı ile konusunda uzman , nitelikli ve konuya hakim bir avukat aracılığı ile itiraz ve savunmalarınızın yapılması sizin için yaralı olacaktır.
Read moreTUTUKLAMA YASAĞI
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin 4. fıkrasında, “Sadece adli para cezası gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.” hükmü yer almaktadır. Bu madde ile düzenlenen yasak “tutuklama yasağı” olarak adlandırılmaktadır. 1412 Sayılı Mülga Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda “Altı aya kadar hürriyeti bağlayıcı suçlarda sanık, ancak suçun toplumda infial uyandırması veya ikametgâhı veya meskeninin bulunmaması veya kim olduğunun tespit edilememesi halinde tutuklanabilir.” hükmü yer almaktaydı. Kanun koyucu, toplumda infial uyandırma, ikametgahı ya da meskeni bulunmama istisnalarına 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer vermemiştir. Yürürlükte olan CMK madde 100/4’te açıkça tutuklama kararı verilemez denilmekte ve herhangi bir istisna tanınmamaktadır. “Suçun toplumda infial uyandırması” gibi soyut kıstasların yasadan kaldırılması ve tutuklama yasağının ceza sınırı gibi somut bir kıstasa bağlanması kişi özgürlüklerinin korunması bakımından önem teşkil etmektedir. Tutuklama yasağı bulunan hallerde, adli kontrol kararı verilmesine herhangi bir engel bulunmamaktadır. Somut olayın özelliklerine göre, adli kontrol tedbirine başvurulması gerekli hallerde, tutuklama yasağı bulunan suçlarla itham edilen şüpheli ya da sanık hakkında da adli kontrol kararı verilebilir.
Read moreTENKİS DAVASI NEDİR?
Miras Hukuku hükümlerine göre, miras bırakan sağlığında mal varlığı üzerinde dilediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. Bir başka deyişle, miras bırakan sağlığında mal varlığını dilediği gibi devredebilmekte, bağışlayabilmekte ve mal varlığı üzerindeki diğer tasarruf imkanlarından faydalanabilmektedir. Ancak miras bırakanın mal varlığı üzerinde gerçekleştirebileceği tasarruf hakkı, saklı paylı mirasçıların sahip olduğu saklı pay oranı ile sınırlıdır. Saklı pay oranı, mirasçıların dokunulamayan yasal miras oranıdır. Saklı pay oranı ve saklı paylı mirasçıların kimler olduğu 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 506. Maddesi’nde belirtilmiştir. Saklı paylı mirasçılar miras bırakanın altsoyu, anne-babası ve sağ kalan eşidir. 2007 yılında Medeni Kanun’da yapılan değişiklikle kardeşlerin 1/8 olarak belirlenen saklı payı kaldırıldığından, kardeşler saklı paylı mirasçılar arasında yer almamaktadır. Miras bırakan gerçekleştirdiği tasarrufuyla saklı paylı mirasçıların yasa ile belirlenmiş saklı payını ihlal etmişse, saklı payı ihlal edilen saklı paylı mirasçı tenkis davası açmak suretiyle ihlalin giderilmesini isteme hakkına sahiptir. SAKLI PAY ORANLARI İhlali ile tenkis davasının konusunu oluşturan saklı pay oranları aşağıda yer almaktadır. Altsoy için yasal miras payının yarısı, Anne-baba için yasal miras payının dörtte biri, Sağ kalan eş için, yasal miras payının tamamı saklı pay olarak belirlenmiştir. Sağ kalan eş tek başına ya da üçüncü zümreyle birlikte mirasçıysa, yasal miras payının dörtte üçü saklı pay olarak belirlenmiştir. TENKİS DAVASININ TARAFLARI Tenkis davasını yalnızca saklı paylı mirasçılar açabilir. Saklı payı olan mirasçı fiil ehliyetine sahip değilse, mirasçının kanuni temsilcisi tenkis davası açmaya yetkilidir. Tenkis davası, saklı pay ihlal edilmek suretiyle lehine kazandırmada bulunulan kişiye karşı açılır. Örneğin miras bırakanın, saklı payı ihlal edecek şekilde bir tasarrufta bulunması halinde, tenkis davası tasarrufta bulunulan kişiye karşı açılacaktır. Lehine kazandırmada bulunulan kişi mirasçı olabileceği gibi, üçüncü bir kişi de olabilir. Kazandırma yapılan kişinin ölmüş olması halinde, dava kişinin mirasçılarına karşı açılabilir. TENKİS DAVASININ SÜRELERİ Tenkis davası açma hakkı saklı paylı mirasçıların saklı paylarının ihlal edildiğini öğrendikleri tarihten itibaren bir yıldır. Vasiyetnamelere ilişkin açılacak davalarda süre, vasiyetnamenin açılmasından itibaren on yıldır. Tenkis davasının tabi olduğu bir ve on yıllık süreler niteliği itibariyle zamanaşımı değil hak düşürücü sürelerdir. TENKİS DAVASINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME Tenkis davasında yetkili mahkeme miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesi, görevli mahkeme ise Asliye Hukuk Mahkemesi’dir.
Read moreTANIK KORUMA TEDBİRİNİN KAPSAMI
Tanıklıkları nedeniyle kendilerinin ve yakınlarının yaşamları, malvarlıkları tehlikeye girecek olan kişiler tanıklık yapmaktan çekinmekte; bu durum maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında çok önemli bir delil olan tanık delilinden yararlanılmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle tanıklık yapacak kişiler ve yakınlarının korunması için yeterli derecede tedbirin alınması suçla mücadele açısından büyük önem taşımaktadır. Tanık Koruma Kanunu, tanık koruma tedbirinin tanıklıktan çekinen herkes için uygulanmasına imkan tanımamaktadır. Tanık koruma tedbirinin uygulanması için, tedbirin kapsamına giren kişilerin yaşamı, beden bütünlüğü veya mal varlığı ağır ve ciddi bir tehlike içinde olmalı, bu kişilerin korunması zorunlu halde olmalıdır. Tanık koruma tedbiri kapsamına alınacak kişiler Tanık Koruma Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Ceza Muhakemesi’nde tanık olarak dinlenenler ile tanık olarak dinlenen suç mağdurları ve bunların; Nişanlısı, evlilik bağı kalmasa dahi eşi, Kayın hısımlığından üstsoy ya da altsoyu, İkinci derece dahil kan veya kayın hısımları, Evlatlık bağı bulunan kişiler hakkında da tanık koruma tedbiri uygulanabilmesi mümkündür. Tanık Koruma Yasası, koruma tedbirinin uygulanabileceği kişilerin kapsamına tanıklık yapan kişinin yakınlarını da almakla tedbirin kapsamını genişletmeyi amaçlamıştır. Tanık koruma tedbiri özellikle örgütlü suçlarla mücadelede açısından önem taşıdığından, yasanın kapsamının ve uygulama alanının geniş tutulması bu husus açısından önem arz etmektedir. Aksi halde, örgütlü suçlarda tanık delilinden yararlanılmasının neredeyse imkansız hale gelmesi kaçınılmaz olacaktır.
Read moreSUÇTAN KAYNAKLANAN MAL VARLIĞI DEĞERLERİNİ AKLAMA SUÇU NEDİR?
Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerleri yasalara uygun ve meşru bir kanaat uyandırmak maksadıyla ekonomiye dahil edilmekte, böylelikle hukuka aykırı biçimde kazanç elde edilmektedir. Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerinin ekonomiye dahil edilmesi ile kazanç elde etmenin yanı sıra suç delilleri de gizlenebilmekte, bir çok suç örtbas edilmektedir. Suçtan kaynaklanan mal varlığını değerlerini aklamak Türk Ceza Kanunu’nun 282. Maddesi’nde düzenlenmiştir: “Alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tâbi tutan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki suçun işlenmesine iştirak etmeksizin, bu suçun konusunu oluşturan mal varlığı değerini, bu özelliğini bilerek satın alan, kabul eden, bulunduran veya kullanan kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun, kamu görevlisi tarafından veya belli bir meslek sahibi kişi tarafından bu mesleğin icrası sırasında işlenmesi halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. Bu suçun, suç işlemek için oluşturulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır. Bu suçun işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. Bu suç sebebiyle kovuşturma başlamadan önce suç konusu mal varlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaştıran kişi hakkında bu maddede tanımlanan suç nedeniyle cezaya hükmolunmaz.” Suçtan Kaynaklanan Mal Varlığı Değerlerini Aklama Suçunun Özellikleri Nelerdir? Suçun fail herkes olabilir. Ancak suç kamu görevlisi ya da belli bir meslek sahibi kişi tarafından mesleğin icrası sırasında işlenirse, hapis cezası yarı oranında artırılır. Suçun bir tüzel kişi tarafından işlenmesi mümkün değilse de, tüzel kişi yararına işlenmesi mümkündür. Bu halde fail, tüzel kişi yararına suçu işleyen gerçek kişilerdir. Suça konu olan mal varlığı değerlerinin hangi suç aracılığıyla elde edildiği ya da niteliği önem arz etmemektedir. Mal varlığı değerinin başka bir suçun işlenmesi suretiyle elde edilmiş olması yeterlidir. Alt sınır altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlara konu olan mal varlığı değerleri de bu kapsamda yer almaktadır. Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama özel kastla işlenebilen bir suçtur. Fail suçtan kaynaklanan ekonomik değerlerin gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, özel kast ile bu suçu işleyebilir. Suçu Ağırlaştıran Nedenler Nelerdir? TCK’nın 282. Maddesi’nde düzenlenen suçun kamu görevlisi ya da belli meslek sahibi kişi tarafından mesleğin icrası sırasında işlenmesi halinde hapis cezası yarı oranında artırılır. Kamu görevlileri, TCK’nın 6. Maddesi’nin (c) bendinde belirtilmiş olan “kamusal faaliyet” kriterine göre belirlenir. Belli bir meslek sahibi olma ve mesleğin icrası sırasında suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama halinde de ceza yarı oranında artırılmaktadır. Bu ağırlaştırıcı neden bakımından mesleğin niteliği herhangi önem arz etmemektedir. Belirli bir mesleğin sağladığı kolaylıktan yararlanılması yeterlidir. Bir diğer ağırlaştırıcı neden, suçun suç işlemek için kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halidir. Bu halde failin, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek ya da örgüte üye olmak suçlarından ayrıca cezalandırılması imkan dâhilindedir. Suçun Yaptırımı Nedir? Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerini aklama suçunu işleyen fail, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Etkin Pişmanlık […]
Read moreKARŞI DAVA
Kendisi aleyhine dava açılmış olan davalı taraf, asıl davada öne sürülmüş taleplerle bağlantılı taleplerini karşı dava yoluyla ileri sürebilir. Karşı davanın davacısı ilk itirazlarını, iddia ve savunmalarını, karşı tezlerini karşı dava dilekçesinde belirtir. Karşı davanın davacısı, asıl davanın davacısının talebi ile kendi talebi arasında nasıl bir ilişki olduğunu açıklamalı, dayandığı belge ve delilleri dilekçesinde belirtmelidir. KARŞI DAVANIN ŞARTLARI Karşı dava açılabilmesi için, asıl davanın açılmış ve derdest olması, Asıl dava ile karşı davanın aynı yargılama usulüne tabi olması, Karşı davada ileri sürülen talep ile asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisi bulunması ya da bu davalar arasında bağlantı bulunması gerekmektedir. Karşı davaya karşı, dava açılması mümkün değildir. Yukarıda belirtilen şartları taşımayan karşı davalar hakkında mahkeme tarafından karşı davanın asıl davadan ayrılmasına ve dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmektedir. KARŞI DAVANIN İNCELENMESİ Karşı dava, asıl davanın görüldüğü mahkemede, ilgili mahkemenin aynı dosya numarasıyla görülür, karşı davaya ayrı bir esas numarası verilmez. Mahkeme tarafından asıl dava ile karşı dava birlikte incelenecek, ön inceleme ve tahkikat aşamaları müşterek şekilde görülecektir. Asıl dava için yapılan usulü işlemler karşı dava için de geçerli olacaktır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 134. maddesinde “Asıl davanın herhangi bir sebeple sona ermesi, karşı davanın görülüp karara bağlanmasına engel oluşturmaz.” hükmü yer almaktadır. Hükümden de anlaşılacağı üzere asıl davanın herhangi bir nedenle sona ermesi, karşı davanın da sona ermesini gerektirmemektedir. Karşı davaya ilişkin uyuşmazlığın değerlendirilerek, yargılamaya devam edilmesi gerekmektedir. Benzer biçimde karşı davanın sona ermesi halinde de asıl dava hakkında yargılamaya devam edilir. KARŞI DAVA AÇMANIN SÜRESİ Karşı dava, cevap dilekçesi ile esasa cevap süresi içerisinde başka bir dilekçe vermek suretiyle açılır. Süresinden sonra açılan karşı davalar, mahkemece asıl davadan ayrılır. KARŞI DAVANIN YARGILAMA GİDERİ Karşı dava açılırken, yeni bir dava açılıyormuş gibi harçlar ve yargılama giderleri yatırılmalıdır. Aksi halde, dava usulüne uygun açılmamış sayılmaktadır. Yargıtay bu hallerde “karar verilmesine yer olmadığı” kararının verilmesi gerektiğini belirtmektedir. Mahkeme, gerekli giderlerin yatırılmamasını re’sen gözetmektedir.
Read more