YURTDIŞINDA ALDIĞIM BOŞANMA KARARI TÜRKİYE’DE GEÇERLİ MİDİR ?

Eki 3

Yurt dışında alınan mahkeme kararının, o ülke harici kabul edilmesi , hüküm ve sonuç doğurması bahse konu kararın ülke mahkemelerince tanınması ve tenfizi ile mümkündür. Tanıma ve tenfiz birbirinden farklı hukuki terimler olup farklı anlamlara gelmektedir. Tanıma ve tenfizin birbirinden farkı; tenfiz kararı ile hükmün aynı zamanda icra edilebilir olması, icra faaliyetlerinde bulunulabilmesi olarak açıklanabilir. Tanıma da mahkeme kararı sadece kesin hüküm ve kesin delil olarak kabul edilirken tenfiz de aynı zamanda kararın icrai işlemleri de yapılabilmekte , tanındığı ülkede hüküm sonuç doğurmaktadır. Tanıma ve tenfiz kararı verilebilmesi için öncelikle yabancı mahkeme ilamının olmalı ve bu ilam o ülkenin belirlediği kurallar çerçevesinde kesinleşmiş olmalıdır. Yurt dışında verilen kararlar kesinleşmedi ise başka bir ülkede hüküm ifade etmez. MÖHUK’da açıkça belirtildiği üzere tenfiz kararı verilebilmesi için kararı veren devlet ile karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma veya kanun hükmünün fiili uygulamanın olması şarttır. Yani mütekabiliyet ilkesi geçerli olup karşılıklı olarak devletler bir anlaşma olması halinde yâda fiili uygulama halinde yabancı mahkeme kararını egemenliklerine yargı bağımsızlığına müdahale saymayıp , tenfiz eden devletlerin kararlarına ilişkin olarak iç hukuklarındaki düzenleme doğrultusunda tenfiz kararı vermektedir. Yurt dışında verilen kararlar kanunlarımıza aykırı ise ülkemizde tenfizi ve tanıması yapılmaz. Önemli olan yurt dışında verilen kararın , ülkemiz kararları ile uyumlu olmalıdır. Tanıma ve tenfiz kararları esas olarak doğru verilip verilmediğine değil, tanıyacak ülkenin kanunları ile paralel olup olmadığına bakılır. Tanıma ve tenfiz talebinde hukuki yararı olan herkes bulunabilmektedir. Yurtdışında boşanan birisi, boşanma kararı ülkede tanınmaz ise hala evli olarak gözükeceğinden tekrar evlilik yapamayacaktır. Dolayısı ile bu tür mağduriyetlerin önüne geçebilmek adına yurtdışında alınan mahkeme kararlarının tanıma işlemi bir an önce yapılmalıdır. Boşanma ve Aile Hukukuna ilişkin davalarda Aile Mahkemeleri görevlidir. Genel olarak ise tanıma ve tenfiz davalarında Asliye Hukuk Mahkemeleri görevlidir. Kanunda açıkça belirtildiği üzere tenfizine karar verilen ilamlar Türk Mahkemelerinde verilmiş gibi icra edilirler. Dolayısı ile yurtdışında aldığınız boşanma kararı , tanıma yapılıp bu karar kesinleşince , Türkiye’de verilmiş bir boşanma kararı olarak kabul edilip , Türk Mahkemelerinden alınan boşanma kararı ile aynı hükmü yerine getirecektir. Yurtdışında verilen bir kararın , Türk Mahkemelerinde tanınma ve tenfizi için gerekli olan bazı prosedürler bulunmaktadır. Gerekli evrakların verilmemesi veya yanlış evrakların verilmesi sebebi ile bu süreç uzayabilmektedir. Burada önemli olan yazışmaların ve gerekli evrakların , yetkin , tecrübeli ve konusunda uzman hukukçular tarafından ele alınarak , vakit kaybına sebebiyet vermeden kararların tanıma ve tenfizinin yapılmasının sağlanmasıdır.  

Read more

YURTDIŞI EVLİLİKLERDE ANNENİN MÜŞTEREK ÇOCUĞU KENDİ ÜLKESİNE KAÇIRMASI

Eyl 28

Evlilik birliğinin sonlarında  yaşanan boşanma süreci eşleri ilgilendirdiği gibi , çocukları da etkilemektedir. Boşanma sürecinde bazen eşler karşı tarafa zarar vermek adına , çocukları bu durumun objesi haline getirebilmektedirler. Bu durum ortada kalan çocuklarda psikolojik travmaya ve kişilik bozukluklarına sebebiyet verebilmektedir. Çiftler bu süreçte yaşadıkları  tartışma ya da kavga esnasında bu durumun farkına varamasa da kanunen çocuklar yararına ulusal ve uluslararası birtakım önlemler alınmıştır.   Bu kapsamda uluslararası bir sözleşme olan Lahey sözleşmesi 25.10.1980 tarihinde 14. Lahey Konferansında imzalanmıştır. Konferansa katılan 79 ülke sözleşmeyi imzalayarak taraf olmuştur. Daha sonra ise 24 ülke daha sözleşmeyi imzalayarak taraf olmuştur. Son safhada 104 ülke sözleşmeyi tanıyarak  sözleşmeye taraf durumundadırlar.   Sözleşmenin nihai amacı 1.maddesinde belirtilmiştir. Buna göre sözleşmenin konusu , uluslararası çocuk kaçırmadan kaynaklanan sorunların , çocukların menfaatine uygun olarak çözümüdür.   Sözleşmenin 1.maddesine göre kaçırılan çocuk vakit geçirilmeksizin daha önce yaşamını sürdürdüğü mutad mesken adresine ve yaşamını sürdürmeye alışkın olduğu yere iade edilmelidir. Burada esas güdülen amaç , çocuğun velayetine daha önce yaşam sürdüğü mahkemelerin daha adil , tarafsız ve hızlı bir şekilde karar verebileceği inancıdır. Bu şekilde çocuğun boşanma sürecinde daha az zarar görmesi amaçlanılmaktadır.   Bir çocuğun, kanuna aykırı olarak yeri değiştirilmiş veya çocuk alıkonulmuş ve çocuğun bulunduğu taraf Devletin adli veya idari makamına müracaat anında, yer değiştirme veya alıkonulmadan itibaren bir yıldan az zaman geçmişse, müracaatta bulunulan makam, çocuğun derhal geri dönmesini emreder. Fakat çocuğun iadesi istenen devlette bulunan mahkeme ( burada yetkili mahkemeler aile mahkemeleridir ) öncelik ile süreye bakmaktadır. Eğer ki talep edilen çocuk  , iadesi istenen ülkede 1 yılı aşkındır kalıyor ise mahkeme çocuğun çevresine  , bulunduğu muhite uyum sağlayıp sağlamadığına , çocuğun yeni çevresine intibak edip etmediğine bakarak ona göre karar verecektir. Genellikle çocuk iadesi istenen ülkede uzun müddet kalmış ve oranın yaşamına uyum sağlamış ise mahkeme iade talebini red etmektedir.   Talep olunan devlet çocuğun başka bir devlette olduğuna inanıyor ise, davayı askıya alabilir veya çocuğun geri dönmesi talebini reddedebilir. Burada talep olunan devlete seçimlik hak tanınmıştır.   Çocuğun iadesi talepleri öncelikle ve ivedilikle bakılacak işlemlerdir. Adli tatil dönemine de denk gelse bu davalara bakılmaya devam eder. Çocuğun iadesi ile birlikte velayet davası açılmış ise veya çocuğun iadesi açıldıktan sonra velayet davası açılmış ise bu durumlarda ilk önce iade noktasında karar verilmesi gerekmektedir. Velayet dava dosyası iktiza ederse tefrik edilir ve sonraya bırakılır. Burada amaç çocuğun mutad çevresinin tayini ve tespiti ile çevresine uyum sağlaması için bir an önce karar almaktır.   Sözleşme kapsamında çocuk olarak bahsedilen yaş 16 dır. 16 yaşın dolması ile çocuklar yetişkin birey olarak kabul edilip sözleşme kapsamından çıkarılacaktır. 16 yaşından büyük çocuklar için bu sözleşme hükümleri uygulanamaz. Türk Kanunlarına göre çocuk yaş sınırı 18dir. Fakat devletlerin kendi kanunlarında kabul edilen sınırlamalar sözleşme hükümlerini bağlamaz. Nitekim Anayasanın 90.maddesinde , taraf olunan uluslararası antlaşma ve sözleşmelerin , kanunlar hiyerarşisinde Türkiye’de bulunan kanunların üstünde , Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının altında olduğu kabul edilmiştir. Dolayısı ile Lahey sözleşmesinin kanunlar ile çatışması durumunda , Lahey Sözleşmesi hükümleri uygulanacaktır.   Sözleşmenin 8.maddesinde iade talebinin merkezi makamlara hangi belgeler ile yapılacağı ayrıntılı olarak yazılmıştır. Bu belgeler ile birlikte, iadesi istenen çocuğun bulunduğu ülkeye talep gönderilir.  Talep olunan devlet 6 hafta içerisinde karar vermek durumundadır. Eğer ki 6 […]

Read more

VELAYET DAVASI NE KADAR SÜREDE BİTER?

Eyl 28

Öncelikle hatırlatmakta fayda vardır ki mahkemenin çocuğun velayetini verme konusunda verdiği karar hiçbir zaman kesin bir karar oluşturmaz. Türk Medeni Kanununda, ileride şartların değişmesi halinde, çocuğun velayetini almak isteyen eşe, velayet davası açma hakkı tanınmıştır. Hakim, çocuğun velayetinin belirlenmesi konusunda hüküm verirken çocuğun yararını gerektiren bazı hususlara dikkat eder. Bu hususlar arasında çocuğun maddi ve manevi olarak daha iyi yaşayacağı yerde kalması, arkadaşlarından, okul çağında ise okul çevresinden ayrılmaması gibi konulara bakılır. Eğer çocuk kendini ifade edebilecek bir yaşta ise hakim çocuğa sorarak kiminle kalmak istediği hakkındaki düşüncesini alır. Hakim gerekli görürse aile mahkemesi pedagogu raporu alınmasına karar verir. Tüm delilleri topladıktan sonra hakim takdir yetkisini kullanarak çocuğun velayetinin hangi ebeveyne verileceğini hükme bağlar. Velayet davası ne kadar sürede biter sorusunun cevabı, dava sürecinin sıkı ve doğru takip edilmesiyle de ilgilidir. Dava süreci çok iyi takip edilerek ve gerekli işlemler zamanında yapılarak bu süreç kısaltılabilir ve gereksiz uzamasının önüne geçilebilir. Aile hukukunun çok geniş kapsamlı olduğu ve velayetin bir çok konuyla ilgili olduğu hususu göz önüne alındığında, bu konuda uzman bir avukat danışmanlığı ve desteğine başvurulmasının önemi anlaşılır. Hakimin çocuğun velayetine ilişkin kararının kesin bir niteliği bulunmamaktadır. Ekonomik ve sosyal şartların değişmesi veya çocuğun verildiği eşin çocuğa eskisi gibi bakmaması gibi sebeplerin ortaya çıkması halinde yeniden velayet davası açılabilir. Tarafların, velayet davası ne kadar sürede biter sorusuna cevap vermeden önce, dikkat etmesi gereken bazı hususlar vardır ki süre bakımından önem taşır. Bunların başında, çocuğun temel ihtiyaçları, bakım, geçim, barınma, sağlık, okul vb. konularda nasıl bakılacağı ve gereksinimlerinin nasıl karşılanacağıdır. Bu konular dava dilekçesinde özenli ve dikkatli bir şekilde belirtildiğinde, velayet davası süresi kısalacaktır. Hukuki delilleri ve ispat unsurları dosyaya sunulduğunda ve bu hususlar mahkemeye etkili olarak izah edildiğinde velayet davasının süresi kısalır. Velayet davasının da diğer davalar gibi süresinin ne kadar olacağı baştan kesin olarak söylenemez. Davanın açıldığı şehir ve bu şehirdeki mahkemelerin yoğunluğu, deliller ve ispat hususları ile tanıkların dinlenmesi gibi durumlar dava süresinde etkilidir. Davanın avukatla yürütülmesi, mevzuat bilgi eksikliğinden ve sürecin takibinden kaynaklanacak sorunlarının önüne geçecek ve dava süresini kısaltacaktır.

Read more

TENSİP TUTANAĞINI TEBLİĞ ALDIM NE YAPMALIYIM?

Eyl 25

Boşanma davasının açılmasıyla mahkeme tensip tutanağı düzenler ve taraflara gönderir. Tensip tutanağı bir anlamda Duruşmaya hazırlık tutanağıdır. Bu tutanakta mahkeme, davacının ve davalının yapması gereken işlemleri belirtir ve bu işlemleri yapmaları için taraflara süre verir. Tensip tutanağı, davacıya ve davalıya yasal yükümlülüklerini bildiren bir tutanaktır. Mahkeme, taraflara delillerini dosyaya sunmalarını ve tanık gösterecekleri şahısların bilgilerini yazılı olarak vermelerini, bildirdikleri ve kurumlardan getirilecek başka delil varsa buna ilişkin bilgileri de belirtmelerini isteyebilir. Mahkeme yine tensip tutanağı ile davalıya cevap dilekçesi vermesi ve masraf avansı yatırması için süre verir. Tensip tutanağını tebliğ aldım şimdi ne yapmalıyım sorusunun cevabı tensip tutanağı içeriğindedir. Davacı ve davalı, tensip tutanağını tebliğ aldığında mahkemenin kendisine hangi yükümlülükleri yüklemiş olduğuna ve ne istediğine bakmalıdır. Davacı, dava dilekçisini mahkemeye vererek boşanma davasını açar. Böylece dava süreci başlamış olur. Hakim, dava dilekçesini inceler ve kararlarını hazırladığı Tensip tutanağında belirtir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119. Maddesinde dava dilekçesinde bulunması zorunlu olan hususlar belirtilmiştir. Hakim öncelikle dava dilekçesinde bulunması zorunlu olan bu hususları inceler. Mahkeme, şayet dava dilekçesinde eksik husus tespit ederse, tensip tutanağında belirtir ve tebligatın alınmasından itibaren 2 hafta süre içerisinde bu eksikliğin giderilmesi için davacıya süre verir. Davacı, eksikliği iki haftalık süre içerisinde gidererek dosyaya sunmak zorundadır. Yoksa mahkeme davanın açılmamış sayılmasına karar verir. Mesela dava dilekçesinde davacı TC kimlik numarası, adres yazılmamış veya hatalı yazılmış, boşanma sebepleri ve hukuki deliller eksik veya hiç yazılmamış, davalının adı, soyadı, adresi yazılmamışsa Mahkeme eksikliği tespit eder ve Tensip tutanağında belirtir. Yine harç ve gider avansı eksik yatırılmışsa, avukatın hazırladığı dilekçe ekinde vekaletname sunulmamışsa bu hususların tamamlanmasını ister. Mahkeme, tensip tutanağı ile davalıdan cevap dilekçesi ile birlikte delillerini ve tanık bilgilerini dosyaya sunmasını ister. Bunları yapması için davalıya iki haftalık bir süre verir. Davalı, cevap dilekçesinde boşanma davasına sebep gösterilen olaylar hakkında açıklamada bulunur ve bilgilerini belirtir, tanıklarını ve delillerini sunar. Şayet karşı dava açacaksa bu iki haftalık süre içerisinde davaya cevap dilekçesiyle birlikte davacının açtığı davanın reddini talep eder ve kendi davasını açar. Herhangi bir şiddet, aldatma vb. yaşamışsa belirtir ve tüm delillerini dosyaya sunar. Davalının Mahkeme yetkisine itirazı varsa bu itirazını cevap dilekçesinde ileri sürmelidir. Yoksa cevap süresinden sonra mahkemenin yetkisini kabul etmiş sayılır ve mahkemece yetki itirazı dikkate alınmayarak değerlendirilmez. Davalı süresi içerisinde davaya cevap dilekçesi vermezse, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 128. Maddesine göre davacının ileri sürdüğü bütün vakıaları inkar etmiş sayılır.  Ancak kendi ispat olaylarını ve delillerini mahkemeye bildirme ve tanık dinletme hakkını kaybetmiş olur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da cevap süresinden sonraki süreçte delil ve tanık bildirme hakkının bulunmadığını kabul etmektedir. Bu nedenle kendini savunma araçlarından mahrum kalmış olur. Bu da hak kaybına uğramasına yol açabilir. Bu nedenle mağduriyet yaşamamak için tensip tutanağını tebliğ aldıktan sonra cevap dilekçesini ve delillerini süresinde sunmalıdır. Tensip tutanağını tebliğ aldım ne yapmalıyım sorusunun cevabı yukarıda açıkladığımız şekilde davacı için dava dilekçesinde eksiklik varsa bunları gidermek, davalı için davaya cevap dilekçesi yazarak delillerini ve tanıklarını bilgileriyle birlikte ekleyerek dosyaya sunmak olmalıdır. Cevap dilekçesinin tebliğ alınmasından sonra iki haftalık süre içerisinde davacı da bir cevaba cevap dilekçesi sunmalıdır. Davalının, cevaba cevap dilekçesine bir cevap sunma hakkı daha vardır ve bunun da süresi iki haftadır.

Read more

NİŞANLILIKTA MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT NEDİR?

Eyl 17

Nişanlanma, iki kişi tarafından evlenme niyetiyle karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanı ile gerçekleştirilen bir hukuki işlemdir. Nişanlanma ile ilgili hükümler Türk Medeni Kanunu’nun 118 ile 123. maddeleri arasında düzenlenmektedir. Nişanlanma çeşitli sebeplerle sona ermektedir. Nişanlılardan birinin haklı sebep olmaksızın nişanı bozması ya da nişanlılardan birinin kusuru nedeniyle nişanın bozulması halinde, kusurlu olan taraf diğer tarafa dürüstlük kuralı çerçevesinde evlenme amacıyla yapılan harcamaları, nişan giderleri ve katlanılan maddi fedakarlıklar karşılığında uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür. MADDİ VE MANEVİ TAZMİNATIN İÇERİĞİ Nişanlılığın sona ermesi nedeniyle ödenecek maddi tazminat, zarar gören tarafın menfi zararlarını içerir. Bir başka deyişle, nişanlılığın geçerli bir nişanlılık olduğu düşünülerek yapılan masraflar, menfi zarardır. Örneğin nişan elbiseleri, düğün mekanı için ödenen kapora, davetiye giderleri ve nişan için yapılan sair masraflar bu kapsamdadır. Ayrıca, nişanlılardan birinin sona eren nişanlılık sebebiyle yapmış olduğu fedakarlıklar, örneğin evleneceği için mevcut işinden ayrılarak daha yakında düşük ücretli bir iş bulması halinde, zarar gören tarafın mevcut ve gelecekteki gelir kaybı da maddi tazminat kapsamında değerlendirilecektir. Söz konusu maddi tazminat menfi zararın karşılanmasını amaçlamakla birlikte dürüstlük kuralı ile sınırlandırılmıştır. Tazminat miktarı, zarar miktarını aşamaz. Zarar görenin ebeveynlerinin ve onlar gibi davrananların katlandığı fedakarlıklar tazminatın söz konusu olmaz. Bu kişiler yalnızca halihazırda yapılan harcamalar için (nişan, düğün hazırlığı harcamaları) tazminat talebinde bulunma hakkına sahiptir. Nişanlılığın bozulması nedeniyle kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan makul miktarda manevi tazminat talep etme hakkına sahiptir. Nişanlanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat talepleri nişanlılığın sona ermesinden itibaren bir yıl içinde zaman aşımına uğramaktadır.  

Read more

ANLAŞMALI BOŞANMA ŞARTA BAĞLI OLARAK YAPILABİLİR Mİ?

Eyl 14

  Evlilik birliğinin anlaşmalı boşanma ile sona erdirilebilmesi için, boşanma davasında yetkili mahkemeye, anlaşmalı boşanma dilekçesinin yanı sıra, taraf vekillerince hazırlanan ve taraflarca imza edilen anlaşmalı boşanma protokolü de sunulmaktadır. İlgili mahkemeye sunulan protokolde, taraflar boşanma ve boşanmanın tüm sonuçlarına ilişkin olarak (nafaka, tazminat, velayet gibi) mutabakatlarını belirtmektedir. Anlaşmalı boşanma protokolünün hazırlanmasında, taraflara belirli oranda serbestlik tanınmış ise de boşanmanın kamu düzenini ilgilendiren yönü nedeniyle bu serbestlik sınırsız değildir. Anlaşmalı boşanma protokolü yasal sınırlara tabidir ve hakimin müdahalesine açıktır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2005/6126 E. 20005/7139 K. 02.05.2005 tarihli kararında, görülen anlaşmalı boşanma davasında satış ve devirlerin duruşma ile kesinleşme arasında yapılması, satışlar yapıldıktan sonra boşanma kararın kesinleşeceği yönünde hüküm kurulmasını hukuka aykırı bulmuştur. Yargıtay’a göre boşanma kararının kesinleşmesinin tarafların inisiyatifine bırakılması doğru olmadığı gibi, şarta bağlı boşanma kararının verilmesi de doğru değildir. Yargıtay’a göre protokole müdahalede bulunarak, şarta bağlı hükümlerde değişiklik yapılması sağlanmalıdır. Hakimin müdahalesi ile yapılacak değişikliklerin taraflarca da kabul edilmesi ile boşanma kararı verilebilir. Mahkemece gerekli müdahale yapılmaksızın şarta bağlı protokolün kabulü ile anlaşmalı boşanma kararı verilmesi hukuka uygun bulunmamıştır.

Read more

BOŞANMA DAVASI NASIL AÇILIR?

Eyl 11

  Evlilik birliğini sonlandırmak isteyen eşler, yetkili aile mahkemesine başvurarak boşanma dilekçesi sunmak suretiyle dava açmalıdır. Boşanma davası çekişmeli veya anlaşmalı olarak açılabilir. Boşanma sürecinin sağlıklı yürümesi ve sorun yaşanmaması için bu konuda uzman bir avukatın desteğine başvurulmasını tavsiye ederiz. Türk Medeni Kanununa göre boşanma davası iki şekilde açılabilmektedir. Bunlar yasada, anlaşmalı ve çekişmeli boşanma davası şeklinde düzenlenmiştir. Boşanma davasının görülmesinde görevli mahkemeler Aile Mahkemeleridir. Boşanma davası açmak isteyen taraf, eşiyle birlikte son 6 ay içinde ikamet ettiği yerin  bağlı olduğu adliyedeki aile mahkemesine gitmelidir. Yoksa dava, yetkisiz mahkemede açıldığı için hakim, dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verir. Bu da dava sürecinin boş yere uzamasına yol açacaktır. Boşanma davası açmak için öncelikle boşanma dava dilekçesi yazılmalıdır. İnternet üzerinden yapılan aramalarda bugün boşanma dilekçe örneği, en çok arananlar içerisinde bulunmaktadır. Ancak her dilekçe örneği boşanma sebeplerinizi ve koşullarınızı ifade etmeye yeterli olmayabilir. Oysa dava dilekçesinde yaşadığınız olaylar ve boşanma sebepleriniz yer almalıdır. Dolayısıyla her davanın dilekçesi farklılık gösterir. Dava dilekçesinde eksiklik ve yetersizlik bulunması davayı kaybetmenize yol açar. İnternetten bulduğunuz ve sizi ifade etmeyen ve boşanma sebeplerinizi karşılamayan bir dilekçe hakim tarafından reddedilir. Bu nedenle konunun uzmanı bir avukat desteğine başvurmanızı önemle tavsiye ederiz. Açılacak boşanma davasında öncelikle dilekçede, kanunda sayılmış olan boşanma sebeplerinden en az birisinin yer alması gerekir. Türk Medeni Kanununda boşanmayı haklı kılan sebepler açıkça düzenlenmiştir. Yasada boşanma sebepleri, özel boşanma sebepleri ve genel boşanma sebepleri şeklinde ayrılmıştır. Yasada yer alan düzenlemeler arasında ‘zina, hayata kast ve pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması’ sayılabilir. Yasada sayılmış olan haklı boşanma sebeplerinden en biri hakkında gerçekleşmiş olan taraf, boşanma davası açabilir. Boşanma davası açmak isteyen davacı, boşanma davası dilekçesini yazarak yetkili aile mahkemesine verir. Mahkeme dava dilekçesini inceleyip, gösterilen boşanma sebeplerine bakar ve tensip tutanağı düzenler. Tensip tutanağında davacının ve davalının yapması gereken işlemleri belirtir ve bu tutanağı taraflara gönderir. Anlaşmalı boşanma dilekçemizi buradan inceleyebilirsiniz. Çekişmeli boşanma dilekçemizi buradan inceleyebilirsiniz.

Read more

EŞLERİN ÜVEY ÇOCUKLARINA ÖZEN VE İLGİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Eyl 9

  YARGITAY KARARI             Evlilik birliği taraflara birçok hukuki sorumluluk yüklemektedir. Bu sorumluluklardan bir kısmı çocuklara ilişkin sorumluluklardır. Evlilik birliğinde eşler yalnızca müşterek çocuklara karşı değil, diğer eşin başka anne ya da babadan olan çocuklarına karşı da sorumludur. Türk Medeni Kanunu’n 338. Maddesi’nde: “Eşler, ergin olmayan üvey çocuklarına da özen ve ilgi göstermekle yükümlüdürler. Kendi çocuğu üzerinde velayeti kullanan eşe diğer eş uygun bir şekilde yardımcı olur; durum ve koşullar zorunlu kıldığı ölçüde çocuğun ihtiyaçları için onu temsil eder.” hükmü yer almaktadır.   Yukarıda belirtilen hüküm göz önüne alındığında eşlerin ergin olmayan üvey çocukları hakkında da sorumlulukları bulunduğu görülmektedir. Üvey çocuğuna karşı olumsuz davranışlar gösteren ya da velayet hakkı sahibi eşine üvey çocuğun bakımı hususunda yardımcı olmayan eş yasal yükümlülüklerine aykırı davranmış sayılır ve kusurludur. Üvey çocuklara karşı olumsuz davranışlarda bulunan eş, yükümlülüğünü ihlal etmesi nedeniyle kusurlu bulunacaktır.   Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2004/3628 E. 2004/4542 K. 08.04.2004 tarihli kararı: “ÖZET: Türk Medeni Kanunu’nun 338/1. maddesine göre “Eşler, ergin olmayan üvey çocuklarına da özen ve ilgi göstermekle yükümlüdürler.” Tanık beyanlarına göre üvey çocuklarına özen ve ilgi göstermeyen davalı kadın boşanmaya neden olan olaylarda tamamen kusurludur. Kusurlu eş yararına maddi tazminat ve yoksulluk nafakası verilmesi isabetsizdir. (4721 S. K. m. 174/1, 175, 338/1) Dava: Taraflar arasındaki davanın muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm tazminat ve nafaka yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Karar: 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre sair temyiz itirazları yersizdir. 2-Türk Medeni Kanunu’nun 338/1. maddesine göre “Eşler, ergin olmayan üvey çocuklarına da özen ve ilgi göstermekle yükümlüdürler.” Tanık beyanlarına göre üvey çocuklarına özen ve ilgi göstermeyen davalı kadın boşanmaya neden olan hadiselerde tamamen kusurludur. Kusurlu eş yararına maddi tazminat (TMK. m. 174/1) ve yoksulluk nafakası (TMK. 175) verilmesi doğru bulunmamıştır. Sonuç: Temyiz olunan kararın 2. bentte gösterilen sebeple maddi tazminat ve yoksulluk nafakası yönünden BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerin 1. bentte yazılı nedenle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 08.04.2004 gününde oy birliği ile karar verildi.”

Read more

BOŞANMA DAVASI SIRASINDA ALINABİLECEK TEDBİRLER

Ağu 28

Boşanma davası esnasında, eşlerin ve müşterek çocukların boşanma sürecinden zarar görmesi ihtimal dâhilindedir. Türk Medeni Kanunu boşanma gerçekleşene dek meydana gelebilecek maddi ve manevi zararları engellemek üzere bazı geçici tedbirler düzenlemiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 166. Maddesi’nde: “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.” hükmü yer almaktadır. MAL VARLIĞI HAKKINDA ALINABİLECEK TEDBİRLER (İHTİYADİ TEDBİR) Boşanma davalarında mal varlığı hakkında tedbir alınması kaldırılmıştır. Mal varlığı hakkında alınacak tedbirlerin mal ayrılığı davaları kapsamında yer alması sebebiyle, bu tedbir talepleri boşanma davasının görüldüğü aile mahkemesi tarafından reddedilmektedir. Mal varlığı hakkında bir tedbir alınmasını isteyen eş malların tasfiyesi konulu davada tedbir talebinde bulunabilir. Boşanma davasının görüldüğü mahkemeden istenilen ihtiyadi tedbir talepleri mahkeme tarafından reddedilmektedir. KONUT HAKKINDA ALINABİLECEK TEDBİRLER (KONUTUN EŞE ÖZGÜLENMESİ) Boşanma davası açıldığı sırada herhangi bir geliri olmayan eş, mülkiyeti diğer eşe ait olan evin, boşanma davası sonuçlanana kadar kendisine özgülenmesini isteyebilir. Uygulamada ortak konutun ihtiyaç sahibi eşe özgülendiği görülmektedir. Özgüleme isteyen eşin kusuru, konutun özgülenmesi yönünde tedbir kararı verilmesi hususunda önem arz etmez. Başka bir deyişle boşanmada kusurlu olan eş de, ihtiyaç durumunda konutun kendisine özgülenmesini talep edebilir. NAFAKA HAKKINDA ALINABİLECEK TEDBİRLER (TEDBİR NAFAKASI) Mahkeme, davanın açılmasından davanın sona ermesine kadar geçen sürede ihtiyaç sahibi eş ve müşterek çocuklar lehine makul miktarda tedbir nafakası ödenmesine karar verebilir. Tedbir nafakasının icraya konu edilmesi mümkündür. Eşlerin cinsiyetinin ve kusur durumunun tedbir nafakasına hükmedilmesinde bir önemi bulunmamaktadır. VELAYET HAKKINDA ALINABİLECEK TEDBİRLER (GEÇİCİ VELAYET) Velayete ilişkin karar, boşanma kararıyla birlikte verilmektedir. Ancak, boşanma sürecinde çocukların durumunun netliğe kavuşması, resmi işlemlerde kolaylık sağlanması açısından dava sonuçlanıncaya kadar çocukların velayetinin eşlerden birine verilmesi talep edilebilir. Mahkeme, geçici velayet verilmeyen eşin hangi gün ve saatlerde müşterek çocuğu görebileceğine ilişkin geçici bir hüküm tesis ederek bu husus hakkında da hüküm verir.

Read more

SAĞ KALAN EŞİN MİRAS PAYI

Ağu 27

Sağ kalan eşin miras payı, birlikte mirasçı olduğu zümreye (başka dereceden mirasçılara) göre değişmektedir. Sağ kalan eşe; * Miras bırakanın alt soyu (çocuklar – torunlar) ve altsoyu kabul edilen evlatlık ile birlikte miras kalması halinde mirasın dörtte biri, * Miras bırakanın anne ve babasıyla birlikte miras kalmışsa mirasın yarısı, * Miras bırakanın büyükanne-büyükbabası ve onların çocukları ile birlikte miras kalmışsa mirasın dörtte üçü kalır. Miras bırakanın yukarıda belirtilen yasal mirasçılarından hiç biri bulunmuyorsa; miras bırakanın sağ kalan eşten başka yasal mirasçısı yoktur ve tüm miras sağ kalan eşe aittir.   BOŞANAN EŞİN MİRASÇILIK DURUMU Miras bırakan ile eşi arasındaki boşanma kararının kesinleşmesi ile boşanan eş yasal mirasçılıktan çıkar. Buna bağlı olarak boşanan eşin miras hakkı ortadan kalkar. Boşanan eş lehine boşanmadan önce yapılan bir ölüme bağlı tasarruf varsa (aksi tasarruftan anlaşılmadıkça) boşanan eş ölüme bağlı tasarruftan doğan haklarını da kaybeder. Miras bırakan boşanma kesinleşmeden ölmüşse, miras bırakanın mirasçıları boşanma davasını devam ettirebilir. Mirasçıların devam ettirdiği boşanma davası sırasında sağ kalan eşin kusurunun ispatlanması halinde, sağ kalan eşin miras hakkını kaybetme riski bulunmaktadır.

Read more