ANLAŞMALI BOŞANMADAN SONRA VELAYET TALEBİ

Ağu 22

              Evliliklerin anlaşmalı boşanma ile sona erdirilmesi esnasında taraflar arasında velayet konusunda uyuşmazlıklar ortaya çıkabilmektedir. Ancak tarafların anlaşmalı boşanabilmesi için boşanmanın tüm sonuçları için anlaşmaya varılmış olması gerekmektedir. Müşterek çocukların velayeti de tarafların anlaşmaya varmış olması gereken konular biridir. Bu nedenle anlaşmalı boşanmada velayet hangi tarafa bırakılmış ise diğer tarafın rızası ile bırakılmıştır. Anlaşmalı boşanma sırasında velayeti kendi rızasıyla diğer tarafa bırakan eşin; daha sonra bu hususta değişiklik yapılmasını isteme hakkı bulunmakta mıdır?   Öncelikle belirtmek gerekir ki; velayet çocuğun üstün yararının esas alındığı kamu hukukuna ilişkin bir kurumdur. Dolayısıyla; velayetin çocuğun üstün yararı gözetilerek dava konusu edilmesi her zaman mümkündür. Anlaşmalı boşanma protokolünde çocuğun velayetinin bir tarafa bırakılmış olması, velayet değişikliği için bir engel oluşturmaz. Velayet talebinde bulunan tarafın, velayetin kendisine verilmesinde çocuğun üstün yararını olduğunu ispatlaması gerekmektedir.   Velayetin değiştirilmesi davasında müşterek çocuğun yaşı ve mental gelişim durumu göz önüne alınarak müşterek çocuk bizzat dinlenecek ya da uzman yardımıyla rapor alınacaktır.   Velayetin değiştirilmesi talebi, boşanmadan sonra ortaya çıkan somut olgulara (hakaret, fiziksel şiddet) gibi dayanıyorsa, bu olguların da çeşitli delillerle ispatı gerekmektedir.    

Read more

BOŞANMA DAVASI SIRASINDA ALINABİLECEK TEDBİRLER

Ağu 21

  Boşanma davası esnasında, eşlerin ve müşterek çocukların boşanma sürecinden zarar görmesi ihtimal dâhilindedir. Türk Medeni Kanunu boşanma gerçekleşene dek meydana gelebilecek maddi ve manevi zararları engellemek üzere bazı geçici tedbirler düzenlemiştir.   Türk Medeni Kanunu’nun 166. Maddesi’nde: “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.” hükmü yer almaktadır.   MAL VARLIĞI HAKKINDA ALINABİLECEK TEDBİRLER (İHTİYADİ TEDBİR) Boşanma davalarında mal varlığı hakkında tedbir alınması kaldırılmıştır. Mal varlığı hakkında alınacak tedbirlerin mal ayrılığı davaları kapsamında yer alması sebebiyle, bu tedbir talepleri boşanma davasının görüldüğü aile mahkemesi tarafından reddedilmektedir. Mal varlığı hakkında bir tedbir alınmasını isteyen eş malların tasfiyesi konulu davada tedbir talebinde bulunabilir. Boşanma davasının görüldüğü mahkemeden istenilen ihtiyadi tedbir talepleri mahkeme tarafından reddedilmektedir.   KONUT HAKKINDA ALINABİLECEK TEDBİRLER (KONUTUN EŞE ÖZGÜLENMESİ) Boşanma davası açıldığı sırada herhangi bir geliri olmayan eş, mülkiyeti diğer eşe ait olan evin, boşanma davası sonuçlanana kadar kendisine özgülenmesini isteyebilir. Uygulamada ortak konutun ihtiyaç sahibi eşe özgülendiği görülmektedir. Özgüleme isteyen eşin kusuru, konutun özgülenmesi yönünde tedbir kararı verilmesi hususunda önem arz etmez. Başka bir deyişle boşanmada kusurlu olan eş de, ihtiyaç durumunda konutun kendisine özgülenmesini talep edebilir.   NAFAKA HAKKINDA ALINABİLECEK TEDBİRLER (TEDBİR NAFAKASI) Mahkeme, davanın açılmasından davanın sona ermesine kadar geçen sürede ihtiyaç sahibi eş ve müşterek çocuklar lehine makul miktarda tedbir nafakası ödenmesine karar verebilir. Tedbir nafakasının icraya konu edilmesi mümkündür. Eşlerin cinsiyetinin ve kusur durumunun tedbir nafakasına hükmedilmesinde bir önemi bulunmamaktadır.   VELAYET HAKKINDA ALINABİLECEK TEDBİRLER (GEÇİCİ VELAYET) Velayete ilişkin karar, boşanma kararıyla birlikte verilmektedir. Ancak, boşanma sürecinde çocukların durumunun netliğe kavuşması, resmi işlemlerde kolaylık sağlanması açısından dava sonuçlanıncaya kadar çocukların velayetinin eşlerden birine verilmesi talep edilebilir. Mahkeme, geçici velayet verilmeyen eşin hangi gün ve saatlerde müşterek çocuğu görebileceğine ilişkin geçici bir hüküm tesis ederek bu husus hakkında da hüküm verir.

Read more

ANLAŞMALI BOŞANMADAN SONRA NAFAKA TALEBİ

Ağu 20

  Evliliklerin anlaşmalı boşanma ile sona erdirilmesi sonrasında, taraflar yeniden talepte bulunabilmekte, talep sonucunda tazminat, nafaka, velayet konularına ilişkin yeni uyuşmazlıklar ortaya çıkabilmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu anlaşmalı boşanan taraflardan birinin yoksulluk nafakası talebinde bulunması sonucunda bu hususu değerlendirmiş hem yoksulluk hem iştirak nafakasına ilişkin tespitlerde bulunmuştur.   Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/836 E.  2013/306 K. 06.03.2013 tarihli kararında: “Hukuk Genel Kurulu’nun çoğunluğunca, tarafların boşanma sırasında nihai olarak anlaştıklarını bildirdikleri ve nafaka isteğinden feragat edildiği, davacının bu beyanında açıkça yoksulluk nafakasından söz edilmemiş ise de kendisini bağlayacağı, anlaşmalı boşanmanın kesinleşmesi ile istenebilecek tek nafakanın çocuklar için iştirak nafakası olduğu somut olayda, davacının boşanma yüzünden yoksulluğa düştüğünden bahisle nafaka isteyemeyeceği, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu benimsenmiş ve bu nedenle direnme kararının onanması gerekmiştir. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 06.03.2013 gününde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.” Denmektedir. İlgili kararda, açıkça feragat edilmemiş olsa dahi boşanma sonrasında yoksulluk nafakası talep edilemeyeceği (yoksulluğa düşen eşe ödenen nafaka), iştirak nafakasının ise (çocuklara ödenen nafaka) istenebileceği tespiti yapılmıştır.             Yargıtay açık bir feragat beyanı aramadığı gibi, yoksulluk nafakası hususunda herhangi bir istisnaya da yer vermemiştir. Yargıtay kararı çoğunluk kararıyla verilmiş olup; tartışmalı bir karardır. Nafaka yükümlüsü olacak eş bakımından hukuk güvenliğini sağlaması ve eşi sürekli bir nafaka tehdidinden koruması bakımından isabetli görülebilecek karar, yoksulluk nafakasının boşanma sonrasına ilişkin bir nafaka türü olması bakımından ise tartışmalıdır.

Read more

BOŞANMA DAVALARINDA TANIK DELİLİ!

Ağu 19

              Boşanma davalarında, tarafların özel yaşamına dair birçok ayrıntı tartışılmaktadır. Bu davalarda yaşanan olayların ispatı büyük önem taşımaktadır. Boşanmaya esas olan olaylar çoğunlukla kişilerin ev yaşamında ve özel hayatlarında gerçekleşir. Bu durum yaşanan olayların ispatını zorlaştırır. İnternet yazışmaları, hastane raporları, kredi kartı ekstreleri vb. sair somut delillerin olmadığı ya da var olan delillerin desteklenmesi gerektiği durumlarda “tanık delili”ne başvurulur. Eşler arasında yaşananlara doğrudan şahit olan kişilerin beyanları bu hususta önem arz etmektedir. Boşanma davasında, davaya konu olan olaylara doğrudan şahit olan ve tarafsız olduğu düşünülen kişilerin seçilmesi önemlidir. Tanıklar mahkeme huzurunda doğrudan şahit oldukları olayları net bir biçimde anlatmalı ve aktarmalıdır. Başkaca somut bir delil bulunmayan ve tanık delilinin de güçsüz olduğu boşanma davaları taraflar açısından olumsuz sonuçlanabilmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/69 E. 2013/1427 K. 02.10.2013 tarihli kararında tanık beyanlarını yetersiz görmüş ve yerel mahkemece verilen boşanmanın kabulü yönündeki kararı bozmuştur: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/69 E. 2013/1427 K. 02.10.2013 Tarihli  Kararı: “Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ortak hayatı sürdürmelerinin eşlerden beklenmeyecek derecede evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının tanık anlatımları ile ispatlanıp ispatlanmadığı noktasında toplanmaktadır. Yerel mahkemece dinlenen davacı tanıkları arasında somut anlatımda bulunan B. S. ifadesinde; “Onur benim arkadaşımdır. Düğünlerine gelemedim ancak düğünden 2-3 ay sonra eşim ile birlikte evlerini ziyarete geldik. Evlerinde kalmayı da düşünüyorduk. Eve geldiğimde Onur’un mutsuz olduğunu gördüm. Bir ara davalı mutfaktayken Onur da yanına gitti. Bir homurdanma sesi ve onunla birlikte bir tabağın kırılma sesini duyunca mutfağa doğru yöneldim, lavabonun yerini sordum, bu arada davalının Onur’a hitaben ‘bıktım senin misafirlerinden Allah belanı versin’ şeklinde hitap ettiğini duydum, bunun üzerine yarım saat kadar oturduktan sonra kalkıp gittik…” şeklinde anlatımda bulunmuş; tanık olarak dinlenen davacının annesi, yaşanan olayları oğlunun kendisine anlattığını, “kendisinin iki taraf arasında yaşanan olaylara şahit olmadığını” beyan etmiş, diğer davalı tanığı ise; “…evlerine bir kez gittiğimde evde gerginlik huzursuzluk olduğunu gördüm” şeklinde anlatımda bulunmuş olup davalı tanıkları da beyanlarında taraflar arasında herhangi bir tartışma ortamına şahit olmadıklarını ifade etmişlerdir. Bu itibarla, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle tanık B. S. tarafından anlatılan olaydan sonra evlilik birliğinin taraflarca devam ettirilmiş olmasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.”

Read more

NİŞANLANMA

Ağu 18

  Nişanlanma, iki kişi tarafından evlenme niyetiyle karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanında bulunmaları, diğer bir deyişle karşılıklı evlenme vaadidir. Nişanlanma Aile Hukuku kapsamında bağımsız bir medeni hukuk sözleşmesidir. Nişanlanma ile ilgili hükümler Türk Medeni Kanunu’nun 118 ile 123. Maddeleri arasında düzenlenmektedir. Nişanlanma iki kişinin karşılıklı evlenme vaadinde bulunmasıyla gerçekleşir. Yalnızca bir tarafın evlenme vaadinde bulunmuş olması nişanlanma için yeterli değildir. Tarafların mutlaka karşılıklı ve birbirine uygun iradeleriyle evliliğe karar vermiş olmaları gerekmektedir. Nişanlanma hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır, temsilci aracılığıyla kullanılamaz. Küçük ve kısıtlılar bakımından ise kanuni temsilcilerinin rızası aranmaktadır.   NİŞANLILIK İÇİN NİŞAN MERASİMİ GEREKLİ MİDİR?   Nişanlanma için iki karşı cinsin birbirlerine karşılıklı evlenme vaadinde bulunmaları yeterlidir. Nişan merasimi nişanlanmanın kurucu unsurlarından değildir. Tarafların evlenmek niyetinde oldukları anlaşılıyorsa nişanlanma hukuken gerçekleşmiştir. Nişan merasiminin yapılmamış olmasının nişanlılık üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. Günlük hayatta tarafların geleneklere uygun biçimde nişan merasimi yaptıkları görülmektedir. Yapılan merasim nişanlanmanın ispatında kolaylık sağlamakla birlikte, zorunlu bir unsur değildir.   NİŞANLANMADAN DOĞAN HAKLAR VE YÜKÜMLÜLÜKLER Nişanlanma hukuki bir işlem olduğundan, hukuki sonuçları vardır. Nişanlanma sebebiyle, Sadakat yükümlülüğü Birbirlerinin sırlarını açıklamama yükümlülüğü Destekten yoksun kalma tazminatı ve Manevi tazminat hakkı Mal rejimi sözleşmesi yapma hakkı Tanıklık yapmaktan kaçınma hakkı Nişanlanma sürecinde, evlilik dışı bir çocuğun meydana gelmesi halinde, ”evlilik dışı çocuğun nesebinin düzeltilmesi” davası açma hakkı, Tanıklıktan kaçınma hakkı doğabilecektir. Belirtmek gerekir ki nişanlanmanın kusurlu olarak sonlandırılması da farklı hukuki sonuçlara ve tazminat sorumluluğuna neden olur.      

Read more

Tek Taraflı Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?

May 14

  Evlilik birliğinin eşler tarafından yasal olarak sonlandırılması boşanmadır. Boşanma sebepleri Türk Medeni Kanununda düzenlenmiş olup taraflar, mahkeme tarafından geçerli kabul edilen bir boşanma sebebi ile dava açabileceklerdir. Taraflardan birinin diğeriyle anlaşma sağlamadan açmış olduğu ve kanunda çekişmeli boşanma olarak nitelendirilen tek taraflı boşanma davası, taraflardan birinin boşanmak istememesi veya her iki taraf da boşanmayı istiyor olsa dahi boşanma hususları ve sonuçları konusunda uzlaşma sağlamamaları durumunda açılır. Tek taraflı olarak açılan boşanma davasının ne kadar sürede sonuçlanacağı taraflar ve özellikle davayı açan taraf için merak konusudur. Ancak bu soruya net bir cevap verilebilmesi neredeyse mümkün değildir. Bunun sebeplerini farklı durumları açıklayarak inceleyebiliriz.   Türk Medeni Kanununda yer almayan bir sebeple boşanma kararı verilemeyecektir. Tek taraflı olarak evlilik birliğini sonlandırmak amacıyla dava açan eş, boşanma talebine dayanak oluşturan ve ileri sürdüğü boşanma sebebinde haklı olmak ve bunu ispatlamak zorundadır. Örneğin eşinin kendisini aldattığını ileri sürerek tek taraflı olarak boşanmak istediğini beyan eden eş, aldatmayı delillerle kanıtlamak zorundadır. Eğer delillerle ispat edilemezse davası mahkeme tarafından reddedilecektir. Red halinde ise, ortak hayatın yeniden kurulmaması şartı ile, ancak 3 yıl bekledikten sonra yeniden boşanma davası açabilecektir.   Dava süresinin ne kadar olabileceğine dair en önemli yanıtlardan birisi de davada hukuki sürecin doğru yürütülmesi ve davanın sıkı takibiyle ilgilidir. Davacı taraf, kanunun öngördüğü gereklilikleri aksatmaz ve bu hususlarda doğru ve yerinde davranarak eksiklikler ve yanlışlarla dava sürecini uzatmayacak olursa lüzumsuz yere dava süresi uzamamış olur. Bu nedenle bir avukattan hukuki görüş ve yardım almak faydalı olacaktır. Mesela boşanma talebine sebep olarak gösterilecek hukuki dayanağın yasaya ve gerçeğe uygun olarak belirlenmesi, cevap dilekçelerinin- tanık listesinin- delil listesinin, kurumlardan getirtilecek bilgi ve belgelerin ve dava sürecinde mahkemece belirtilecek bütün işlemlerin gerektiği gibi takip edilmemesi dava süresinin uzamasına neden olacaktır. Avukat yardımı almak, davanın doğru bir şekilde ve gerektiği gibi yürütülmesini sağlayacaktır.   Tek taraflı boşanma davası taraflar için ve hukuki olarak bir çok zorluğu içinde barındırmaktadır. Tek taraflı boşanma davası açan tarafın, sebep olarak gösterdiği gerekçede haklılığını ispatlaması ve delillerini doğru şekilde ortaya koymasının önemine yukarıda değinmiştik. Tek taraflı boşanma davalarında sık sık rastlanan bir durum da, davalı tarafın davacıya Karşı Dava açmasıdır. Davalı karşı dava açmak suretiyle davacının boşanma sebebini çürüterek ortadan kaldırma çabasına girer ve kendi sebeplerini ileri sürer. Böylece iki davanın iç içe girmesiyle dava süreci daha uzun sürer.   Sonuç olarak tek taraflı boşanma davaları süreci, doğru bir şekilde kanuna ve yasal düzenlemelere uygun olarak takibi yapılır ve yürütülürse ortalama 5 veya 6 duruşmada sonuca ulaşılabilir. Bu da ortalama olarak 1 yıl ile 2 yıl arasında bir süreyi kapsar. Ancak tek taraflı boşanma davası gerektiği gibi sıkıca takip edilmez ve lüzumlu hukuki işlemler doğru şekilde yerine getirilmez veya eksik yapılırsa dava 3 ile 4 yıl kadar da uzayabilecektir.  

Read more

Eşim Boşanmak İstiyor, Ben İstemiyorum Ne Yapmalıyım?

May 9

Eşler eğer evlilik birliğini sona erdirmek istiyorlarsa bunun tek yolu olarak boşanma davası açmak zorundadırlar. Türk Medeni Kanunu’na göre eşlerden birinin boşanmak istemesi ancak diğerinin istememesi halinde açılacak dava, çekişmeli boşanma davasıdır. Davacı eşin çekişmeli boşanma davası açabilmesi için, kanunun düzenlemiş olduğu haklı bir boşanma nedeni göstermek zorundadır. Türk Medeni Kanunu’nda boşanma nedenleri; aldatma, hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, akıl hastalığı, evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve terk olarak düzenlenmiştir. Eşim boşanmak istiyor ancak ben istemiyorum diyen taraf açısından geçerli olacak birçok farklı sebep bulunabilir. Boşanmak istemeyen eş, eşini çok sevdiğini söyleyebilir veya boşanma sonucu ortaya çıkacak tazminat ve nafaka gibi ekonomik sorunları dikkate alarak boşanmak istemeyebilir.   Evlilik birliğini sonlandırmak isteyen eş, eğer diğer eş boşanmak istemiyorsa Çekişmeli Boşanma Davası açmak ve boşanma sebebini doğru bir şekilde belirlemek ve kanıtlamak zorundadır. bulunmaktadır. . Çekişmeli boşanma davasında gösterebileceği sebepler arasında ‘zina, hayata kast ve pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması’ sayılabilir. Çekişmeli boşanmaya dayanak olarak gösterilen sebeplerin davacı eş tarafından mahkemede delilleriyle birlikte ispat edilmesi zorunludur. Boşanmak istemeyen davalı eş ise dayanak gösterilen sebeplerle birlikte ileri sürülen olayların yaşanmadığını ve böylece boşanma sebebinin oluşmadığını ispatlamaya gayret edecektir. Halk arasında eşlerden biri boşanmak istemiyorsa mahkemenin tarafları boşamayacağı ve evlilik birliğinin devam edeceği şeklinde bir görüş ve inanç hakimdir. Ancak bilinenin aksine, yasal düzenlemede sayılan ve mahkemece geçerli kabul edilecek bir boşanma sebebini ileri süren eşin bunu ispatlaması, diğer eş istemese bile boşanmaya hükmedilmesi için yeterli olacaktır. Eşim boşanmak istiyor, ben istemiyorum bu durumda ne yapabilirim şeklinde eşlerden çok sayıda soruya muhatap olmaktayız. Boşanmak istemeyen ve haliyle bu soruyu soran eşler çoğunlukla davayı uzatmak için gayret sarf ederler. Yine bu gaye ile açılmış olan boşanma davasını takip etmeyerek ve duruşmalara katılmayarak dava sürecini uzatacağına inanır. Hukuki düzenlemeye göre ve pratikte, boşanmak istemeyen eşin duruşmalara katılmaması, davaya cevap vermemesi, delil listesi, tanık listesi sunmaması, iddiaları kabul etmemiş sayılacağı anlamına gelmekle birlikte , amacının tersine dava sürecini uzatmak yerine daha da kısaltır. Çünkü davacı taraf, boşanma sebebi olarak dayandığı iddiasınımahkemede ispat edebilir ve kısa sürede mahkemenin sonuçlanmasını sağlayabilme imkanınakavuşmuş olur.   Evlilik birliğinde, eşlerden birinin boşanmayı istememesi halinde yapılacak önemli işlemlerden biri, davayı boşanma avukatına başvurarak takip etmektir. Zira boşanma avukatı; aile hukuku ve yasal mevzuat konusundaki bilgi ve tecrübesiyle davacının boşanma sebeplerini, iddiasını ve öne sürdüğü delillerin, boşanma kararı verilmesine yeterliolamayacağı konusunda yapacağı savunmayla dava süreci uzatır ve mahkemenin boşanma kararı vermesini engellemek adına hukuki olarak çaba göstererek hukuki yardımda bulunur.

Read more

Erkeğe Yoksulluk Nafakası

May 9

  Bir şahsın yaşamını sürdürebilmesi için gerekli geçimi karşılayan ihtiyaçların tamamı Nafakayı oluşturmaktadır. Hukuki olarak nafaka, yasal düzenlemelere göre bir şahsın geçindirmekle yükümlü olduğu kimselere, mahkeme hükmü ile bağlanan belirli miktar aylık şeklinde tanımlanabilir. Kısaca, boşanma süresince ve boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte mahkeme kararı uyarınca ödenmesi gereken paradır. Ülkemizde boşanma kararı sonucu nafakanın çoğunlukla kadın eşe verilmesiyle karşılaşmaktayız. Türk Medeni Kanunu’nda, yoksulluk nafakasının, evlilik birliğinin sona ermesiyle birlikte geçimini sağlayamayacak ölçüde yoksulluğa düşecek olan eş lehine hükmedilmesi düzenlenmiştir. Buna göre boşanma kararı ile birlikte yoksulluğa düşecek olan eş, diğer eşten daha ağır kusurlu olmamak şartı ile kendisine yoksulluk nafakası verilmesini isteyebilir. Yine, yoksulluğun ortadan kalkması ile birlikte mahkemece hükmedilmiş olan yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilebilecektir. Türkiye’de , daha çok kadın eşlehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin sebebi, kadının gelir getiren bir işte çalışmayıp ev işi ve çocuk bakımını üstlenmiş olması ve evlilik birliğinde geçimin erkek eş tarafından sağlanmakta olmasıdır.   Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan, “Ağır kusurlu olmayan erkeğe, ekonomik durumu yeterli olan kadın eş uygun miktar yoksulluk nafakası vermek zorundadır” açıklamasını yaptı.   Gençcan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda 20 Aralık 2016 günü verilen karara atıfta bulunarak şunları söyledi: “Boşanma sonucu yoksulluğa düşecek ağır kusurlu olmayan erkeğe, ekonomik durumu yeterli olan kadın eş uygun miktar yoksulluk nafakası vermek zorundadır. Mahkemece davalı-karşı davacı erkek lehine aylık 250 TL yoksulluk nafakasına hükmolunmuştur. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının doktor olarak çalıştığı aylık 9.000 TL gelirinin, evi ve arabasının olduğu, davalı-karşı davacı erkeğin ise her hangi bir işinin, gelirinin ve malvarlığının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davacı-karşı davalı erkek lehine takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.”

Read more

BOŞANMA DAVASINDA YARGITAY’DAN ÖZEL GÜNLER KARARI

May 8

  Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, evlilik yıl dönümü ve doğum günü vs. özel günlerde ve sosyal ortam ve çevrede eşini sürekli yalnız bırakmanın boşanma sebebi olduğuna karar verdi. Bu kararda ayrıca özel günlerde eşini sürekli yalnız bırakan eşin Manevi Tazminat ödemesi gereği hüküm altına alınmış oldu.   Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 4 Ekim 2016 tarihli kararında, kocanın eşine karşı ilgisiz olduğu, karısını sürekli olarak evlilik yıl dönümü, doğum günü vs. özel günlerde ve sosyal ortamında ve çevresinde yalnız bıraktığı belirtilerek boşanmaya sebebiyet verecek şekilde kusurlu olduğuna hükmetti.   Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan, sosyal paylaşım sitesi üzerinden paylaştığı kararda, taraflar arasında Ortak Hayatı Temelinden Sarsacak ve Aile Birliğinin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğunu belirtti. Gençcan, “Gerçekleşen olaylar karşısında, davalı-karşı davacı kadın da dava açmakta haklı olup, Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi koşulları kadının davası yönünden gerçekleşmiştir.” dedi.   Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, kadının bu sebeplerle açmış olduğu boşanma davasının kabul edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddine karar veren yerel mahkeme kararını bozdu. Kararı duyuran Gençcan, özel günlerin ‘evlilik yıl dönümü, doğum günü, yılbaşı, bayram vb.’ olarak, sosyal ortamların ise ‘düğünler, yurtiçi ve dışı geziler, konserler, açılışlar, kermesler vb.’ şekilde anlaşılması gerektiğini belirtti.     ‘Sosyal Ortamlarda ve Özel Günlerde Eşini Yalnız Bırakan Eş, Manevi Tazminat Ödemelidir.’ Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan, yukarıda açıkladığımız olayların geçerli boşanma sebebi sayılmasından başka ayrıca manevi tazminat talep etme hakkının da ortaya çıktığını söyledi. Gençcan, “Sosyal ortamlarda ve özel günlerde sürekli eşine eşlik etmeyerek onu yalnız bırakan erkek eş manevi tazminat vermelidir.” dedi.   Gençcan sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımında, şu ifadelere yer verdi: “Erkeğin eşine; aile toplantısı, düğün gibi özel günlerde ve sosyal ortamlarda eşlik etmediği, onu yalnız bırakmak suretiyle duygusal ve sosyal şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Boşanma sebebiyle manevi tazminata hükmedebilmek için, tazminat talep eden tarafın kusursuz veya diğer tarafa göre daha az kusurlu olması yanında; boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarını zedelenmiş olması da gereklidir.”   Buna göre kocanın karısına karşı kusurlu davranışlarının kadının Kişilik Haklarına Saldırı niteliğinde olduğunu belirten Gençcan, “Bu durumda, Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi koşulları kadın yararına gerçekleşmiştir. Öyleyse, davacı-karşı davalı kadının manevi tazminat isteğinin kabulü gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır.” Açıklamasına yer verdi. Özel günler ile ilgili önceki yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Read more

BOŞANMA DAVASINDA YARGITAYDAN EMSAL ZİYNET EŞYASI KARARI

May 8

  Bir boşanma davasında kadın, düğünde kendisine takılmış olan fakat evlilik birliği içerisinde bozdurularak kullanılmış olan altınların kendisine verilmesini talep etmiş, yerel mahkeme ise düğünde takılan ziynetlerin ‘Evin ihtiyacı için kullanılmış olduğundan kadına iadesine yer olmadığı’ kararı Yargıtay’dan döndü.   Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, verdiği kararda, evin ihtiyacı için bozdurulan ziynet eşyalarının, kadının rızası ile ve iade şartı olmadan verildiğini, davalı kocanın ispat etmek zorunda olduğuna hükmetti. Yargıtay’ın emsal oluşturan kararında, “Somut olayda davacının ziynet ve takıları iade şartı olmaksızın verdiğini davalı koca ispat edemediğinden, ziynetlere yönelik iade koşulları oluşmuştur. O halde, davacı kadının ziynet ve takılara yönelik davası nedeniyle kocanın beyanında varlığını ve bozdurulduğunu ikrar ettiği 7 adet 22 ayar bilezik, 2 adet tam altın ve 63 adet çeyrek altın hakkındaki talebin de kabulüne karar verilmesi gerekirken, bunlar hakkındaki isteğin reddi doğru olmamıştır.” ifadesi kullanıldı.   Yargıtay kararına konu olan boşanma davası 2012 yılında Edirne Aile Mahkemesi’nde görüldü. Davacı kadın davalı kocasından şiddet gördüğü iddiasıyla Manevi Tazminat ve düğünde kendisine takılan ancak kocasının evin ihtiyaçları için kullandığını söylediği 7 adet 22 ayar bilezik, 2 adet tam altın ve 63 adet çeyrek altının kendisine iade edilmesini talep etti. Edirne Aile Mahkemesi, kadının manevi tazminat talebini haklı bularak kabul ederken, düğün takılarının iade edilmesi talebini ise reddetti. Davacı kadın, davayı ziynet talepleri bakımından, davalı koca da yerel mahkeme kararının tamamını temyiz etmiş, dosya Yargıtay’a gelmiştir.   Dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, temyiz taleplerini inceleyerek, davalı kocanın evlilik birliğinden kaynaklanan görevlerini yerine getirmediğine, eşini kendi ailesiyle birlikte oturmaya zorladığına; davacı kadına atfedilebilecek bir kusurlu davranışının ispatlanmadığına karar verdi.   Ayrıca, davalı kocanın davacı kadına fiziksel şiddet uygulamış olduğu ve hakaret ettiğine ilişkin yeterli kanıt bulunmadığına karar veren 2. Hukuk Dairesi, kadının günlüğüne yazdığı şiddet gördüğüne ve hakarete uğradığına ilişkin açıklamaların başka delillerle doğrulanmadığından sabit kabul edilemeyeceğini ve kocaya kusur olarak yüklenemeyeceğine dikkat çekti.     Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, davalı kocaya atfedilebilecek kusurun sadece ‘birlik görevlerini yerine getirmeme ve karısını kendi ailesiyle aynı evde oturmaya zorlaması’ olduğunu, davacı kadının manevi tazminat talebinin yerel mahkemece kabul edilmesinin doğru olmadığına, ancak düğünde takılan altınları iade talebinin kabulü gerektiğine hükmedildi.   Davalı kocanın boşanma sebebini teşkil eden kusurlu davranışlarının kadının Kişilik Haklarına Saldırı oluşturmayacağından Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi şartının oluşmadığı belirtildi. Bu nedenle davacı kadının manevi tazminat talebinin yerel mahkemece kabulüne karar verilmesi isabetsiz görüldü.   Manevi tazminat talebinin kabulüne dair yerel mahkeme kararını bozan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, davacı kadına düğün takıları ve kişisel eşya olan ziynetlerin davalı koca tarafından bozdurulup harcandığı ve kadına iade edilmemiş olduğu kaydedilen kararda şu şekilde belirtildi: “Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı olur. Bu durumda, ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde, koca almış olduğu ziynet eşyalarını iadeden kurtulur. Somut olayda ise; davacı kadına ait olduğu anlaşılan dava konusu altınların evliliğin devamı sırasında davalı koca tarafından bozdurularak evin ihtiyacı için harcandığı davalı yanca kabul edilmiştir. Evin ihtiyacı için bozdurulan ziynet eşyalarının rıza ile ve iade şartı olmaksızın verildiğini davalı koca ispatlamak zorunda olup; somut olayda davacının ziynet ve takıları iade […]

Read more